Şiir İncelemeleri Dokümanlar

Makber Şiirinin İncelenmesi

MAKBER

Eyvâh!.. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.

Makber, sonudur dekaayıkın bu,
Bir sırr-ı garîbi Hâlikin bu.
Bir nûr ki meyl-edince hâbe,
İnmekte şu bir yığın türâbe,
En yükseğidir şevâhikın bu,
En müdhîşidir hakayıkın bu,
Bedbaht, o hakiykat anlaşılmaz,
Şânın bu, cihanda lâyıkın bu.

Gittî, nazarımdan âh, gitti…
Bî-maksad ü bî günâh gitti…
Her ferd cihanda birdir ammâ
Bir tâne değildir öyle, hâşâ,
Bir tâne idî o mâh, gitti,
Aylarca olup tebâh gitti.
Görsem yeridir senî karanlık,
Nûrum benim ey İlâh, gitti.

Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et,
Yâdımdaki hâline devâm et!
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz,
Ben isterim âh öyle bir söz!..
Güller gibi meyl-i ibtisâm et,
Dağ-ı dile çâre bul, merâm et!..
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et!..

Bî-fâide gördü çok cefâlar,
Bîgâne bulundu âşnâlar.
Ben neyliyeyim büyükse devrân?
Taksîri nedir küçükse insan?
Kâr etmedi verdiğim devâlar,
Geçti yere ettiğim du’âlar;
Gördük seni ey Hâkîm-i mutlak!
Ey hastalara veren şifâlar!

Sen Hâlıkımızsın, ettik iman,
Bir sende bulur bu ye’s pâyan.
Sen varken olur mu âhiret yok?
Yok şüphe ki sende mağrifet çok.
Duydum, seni istiyor bu vicdan.
Bildim, sana vâsıl oldu cânan
Tekrâr buyur fakat hayatın,
Can ver ona vermedinse derman.

Yâ Rab, bana bir inayet eyle,
Bir yol tutayım delâlet eyle;
Kaldımsa da ayrı, görmedim o nerde,
Sadme ile bir adım ilerde!..
Ey can, buna gel kanaat eyle,
Git makberini ziyaret eyle.
Kesme yolum ey hayat-ı katil,
Ey mevt, beni sinayet eyle…

Sâfil semavâtı cây edinsin,
Teşhir olunup ecel tepinsin.
Bin velvele, bin kıyamet olsun;
Bin zelzele bir inayet olsun;
Mahşer tozarak mezara binsin,
Çarpıp küreler kırılsın, insin:
Yağsın nesi varsa kâinatın…
Lâkin bu derin sükût dinsin!..

Yâ Rab, öleyim mi neyleyim ben?..
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden?..
Verdin bana böyle bir mûsibet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen?..
Ya böyle bir ölüm değil mi erken?..
Hiç bulmamak üzre gâib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken.

Her yer karanlık pür-nûr o mevkî?..
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb,
Rüyâ değil bu ayniyle vakî.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegâhe,
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben.

Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün.

Abdülhak Hamit Tarhan

Makber şiiriyle ilgili sorular ve cevapları:

1. Şiirin temasını yazarak, birinci, üçüncü ve altıncı bentte ne anlatıldığını belirtiniz.
Şiirin teması ayrılık acısıdır(ölüm).

I. bentte:
Şair ilk iki mısrada sevgilisinin gittiğini bundan dolayı, gönlünün üzüntü dolu olduğunu söylüyor.
Üçüncü, dördüncü mısrada sevgilisinin biraz önce yanında olduğu halde, yaşadığı halde birdenbire ölüp gittiğini söylüyor.
İlk dört mısrada insanın Allah’tan gelip yine ona döneceğine dair İslam inancı ifade olunmaktadır. Ezelden gelip ebede gitmek, maddi bakımdan değil, ruhi bakımdandır. Ölünce pek tabiidir ki vücut, dünyada kalır.
Beşinci, altıncı mısrada şair kendisinin gittiğini, sevgilisinin ise bir köşede darmadağınık kaldığını söylüyor.
Son iki satırda ise, o gönül arkadaşından Beyrut’ta bir mezar kaldı, diyerek onun Beyrut’ta gömülü olduğunu söylüyor.
İkinci dört mısrada şair, feryat ve üzüntü içinde bize sevgili eşinin öldüğünü ve mezarının da o zaman bir vilayetimiz olan Beyrut’ta bulunduğunu bildiriyor. Bu bentte açıkça sorulmayan, fakat devamlı cevabı aranan soru “Ölüm nedir?” sorusudur.
Kısaca burada şair karısının ölümü dolayısıyla duyduğu büyük üzüntüyü dile getirmeye çalışıyor.

III. bentte:
“O sevgili, gözlerimin önünden maksatsız ve günahsız olarak gitti!.. Ölüm bir ceza ise, onun cezaya layık hiçbir suçu yok. Ölümde bir maksat olsa bilmemiz gerekirdi. Bildiğimiz maksat da yok. O sevgili maksatsız ve günahsız olarak öldü. Dünyada herkes birbirine eşittir, birbirine benzer ve nihayet bu genel benzerliklerin ötesinde her fert bir tanedir. Bununla beraber hiç kimse onun kadar biricik, onun kadar sevgili ve seçkin olamaz! O ay yüzlü bir tane idi ve öldü… Ey Tanrı, benim ışığımdı o ve şimdi söndü… Dünyam karardı… Bu yüzden seni bile karanlık görsem, ( yani görmesem) yeridir!..” Son iki mısra, şiddetli ıstırabın doğurduğu, aslında bir nevi sığınma sayılabilecek, samimi isyan mısralarıdır.
Şair bu bentte karısının bir anda hiçbir suçu günahı olmadan ölüp gittiğini, her insanın bir tane olduğunu, ay gibi güzel olan sevgilisinin ise bir tanecik olduğunu, aylarca hasta yattıktan sonra öldüğünü, böylece nurunun sönerek karanlıkta kaldığını, karanlıkta kaldığı için de yüce Allah’a isyan etse haklı olduğunu söylüyor.

VI. bentte:
Bu bent, isyanın dindiği, öfkenin sükûnet bulduğu bir iman ve sığınma halinin ifadesidir: “Sen Yaratan’ımızsın, buna inandık! Bu ümitsizlik ve keder ancak sende teselli ve son bulabilir, başka yerde değil. Sen varken, hiç ahret yok olur mu? Sen varsın ve ahretin de var elbete. Ölüm de, bu dünyadan senin öbür dünyana bir göçüştür. Yine hiç şüphe yoktur ki, sen bağışlaması bol olansın. Her günahı, her kusuru bağışlamaya, her yokluğu var etmeye gücün yeter. Hissediyorum ki, ıstırap çeken, sorular soran, bazen gelip isyan hududunda duran bu vicdan, bu gönül, bu ruh seni istiyor! Asıl merak edilen, asıl sorulan, aranan ve bilinmek istenen sensin!.. Anladım,sevgili de sana kavuştu…” Buraya kadar olan mısralarda, şair tam bir iman ve teslimiyet halindedir. Istırabı dinmiştir. Sevgilinin ölümünü de Allah’a kavuşma olarak anlamaktadır. Buna rağmen Hamit, yine de dünyaya bağlıdır. Allah’a kavuşmuş olsa da o sevgiliyi bir an için tekrar dünyada görmek arzusunu yenemiyor.
“Ey Allah’ım! Ona hasta iken derman vermedin. Fakat madem ki gücü her şeye yetensin, her şeyi yoktan var edensin, ona da yeniden, ikinci defa, hayat ver.
Bir önceki bentte isyan noktasına gelen şairin, hatasını anlayarak bundan döndüğünü, yüce Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğuna inandığını, bütün üzüntülerin ancak onda (Allah’ta) sona erebileceğini söylüyor.
Daha sonra ahretin varlığından ve yüce Allah’ın affının büyüklüğünden şüphesi olmadığını söylüyor. Ondan sonra gönülden Allah’ı istediğini ve karısının Allah’a ulaştığını bildiğini “Madem hastalığında onu iyileştirmedin, ona tekrar can vererek hayata döndür.” diye dua ediyor.

2. Şairin hayatından yola çıkarak : “Ben gittim o hâksâr kaldı” dizesini açıklayınız.
Şair Bombay’da büyükelçi olarak bulunmaktadır. Karısı Fatma Hanımın hastalanması üzerine İstanbul’a gelmek için yola çıkar, yolda gelirken karısı Beyrut’ta ölür. Şair onu orada toprağa verir ve yoluna devam ederek İstanbul’a gelir. “Ben gittim o hâksâr kaldı” dizesiyle şair bu olayı, yani karısını Beyrut’ta bırakıp geldiğini söylemek istiyor.

3. İkinci bentte şair, eşini anlatıyor. Bu bölümde hangi edebi sanatlar vardır?
►“Ah gitti” sözleriyle seslenerek nida sanatı yapmıştır.
►Üçüncü dizede söylediğinden, dördüncü dizede dönerek rücû sanatı yağmıştır.
► “Mâh” sözü sevgili yerine kullanılarak istiare sanatı yapılmıştır.
► “Ey ilâh” sözü ile nida sanatı yapılmıştır.
► “Karanlık ve nur” sözleri bir araya getirilerek tezat sanatı yapılmıştır.
►”Nur” sözünü karısı yerine kullanarak istiare sanatı yapmıştır.

4. Şair, altıncı bentte Allah’tan ne istemektedir?
Şair, Allah’tan karısına yeniden can vererek onu diriltmesini istiyor.

5. Klasik şiirleri göz önünde bulundurarak bu şiirde görülen yenilikleri söyleyiniz.
Fransız şiirinin etkisinde olan Hamit, klasik şiir geleneğini yıkmaya çalışır. Bu şiirde bunu görmekteyiz. Şiire Hamit biçim yönünden bir yenilik getirmiştir. Eski şiirin kullandığı tamlamalardan dolayı yer yer anlaşılması güç mısraların yanında, yer yer çok sade mısraların da yer aldığını görmekteyiz. Uyak düzeni aabbaaca. Dönemi için yeni sayılan bu koşuk ve uyak düzeni yer yer ihmaller, zorlamalar ve aksatmalarla yaralanır. Makber Divan şiirine egemen olan mazmunun yerine düşünceyi koyar. Yahya Kemal bunu Hamit’in edebiyatımızda yaptığı en büyük yenilik olduğunu söyler.
Makber, Hamit’in çok sevdiği genç karısı Fatma Hanımın 21 Nisan 1885’te Beyrut’ta veremden ölmesi üzerine yaktığı uzun bir ağıttır. 1883 Ekiminde Bombay Başkonsolosluğuna atanan şairin eşi orada önce iyileşir gibi olur. Fakat bir süre sonra gittikçe kötüleşir. İstanbul’a dönmeye karar verirler. Vapurda hastanın durumu ağırlaşır. Beyrut’ta karaya çıkarlar. Hamit’in vali olan ağabeyinin evine giderler. Fatma Hanım birkaç gün içinde gözlerini yaşama yumar. Hamit büyük bir sarsıntı geçirir. Zemin kattaki bir odaya kapanarak kırk gün boyunca Makber’i yazar.
Makber’de öncelikle ölümün doğurduğu insancıl acı, öfke, başkaldırı,şaşkınlık, umutsuzluk, özlem, korku ve yakarış yansıtılır. Ölüm romantiklerin de çok işlediği temlerdendir. Şair bilhassa Hugo’dan etkilenmiştir. Şeyh Galip ve Fuzuli’den de etkilenmiştir. Değişik belirtileriyle doğa Hamit’in üzüntülü duygularını paylaşır.
Eserin ana temi olan ölümün getirdiği çağrışımlarla Makber’de varlık, yokluk, ölümsüzlük, Tanrı, ahiret, ruh, bilgi gibi sorunlara da değinilir. Böylece şiirle felsefe yan yana yürütülmüş olur. Fakat dizelerde duygu ile düşüncenin, daha doğrusu, gönülle aklın birbiriyle tartıştığı görülür. Bu çetin tartışma birtakım kuşkular, üzüntüler, feryatlar ve başkaldırılardan geçerek Tanrı’nın varlığına ve suçsuzluğuna inanışla sonuçlanır. Ancak, “Ölümden sonra ne olacak?” sorusuyla sorusu çözümsüz kalır.

6.Şiirin tamamı kaç bentten oluşmaktadır?

295

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap