İnceleme-Araştırma

MODERN ŞİİRİMİZDEN HÜSN-İ TA’LİL ÖRNEKLERİ

Hüsn-i ta’lîl, güzel nedene bağlama sanatıdır. Söze güzellik kazandırmak amacıyla, herhangi bir olayı, genellikle doğal bir olayı, asıl sebebi dışında gerçek olmayan bir sebepten dolayı meydana geliyormuş gibi gösterme sanatıdır. Ancak söz söyleyenin gerçek olmayan bu sebebe inanmış olması lazımdır. Sanatın başarılı sayılması buna bağlıdır.

Hüsn-i ta’lîl, güzel nedene bağlama sanatıdır. Söze güzellik kazandırmak amacıyla, herhangi bir olayı, genellikle doğal bir olayı, asıl sebebi dışında gerçek olmayan bir sebepten dolayı meydana geliyormuş gibi gösterme sanatıdır. Ancak söz söyleyenin gerçek olmayan bu sebebe inanmış olması lazımdır. Sanatın başarılı sayılması buna bağlıdır.

Mehmet Çınarlı dik başlı oluşunu memleketinin sert coğrafyasıyla ilişkilendirir:

Doğduğumuz memleket bütün taştı, çakıldı;

Sert yoğrulmuş mayamız bizi dik başlı kıldı.

MEHMET ÇINARLI

Şu örnekte Abbas Sayar sevgiliyi düşünmemesinin sebebi olarak havaların soğuk olmasını gösteriyor:

Soğuk havalarda

Geliverince aklıma

Üşürsün diye

Seni düşünmüyorum.

ABBAS SAYAR

Hüsn-i ta’lîl, gerçek nedeni bilinen bir olay, olgu ya da durumu, daha güzel ve hayali bir nedenle oluyormuş gibi göstermektir. Şu örnekte şair, bir ipek böceğini kişileştirir, konuşturur. Dut ağacının yeşermesini ipek böceğini düşünmesine bağlar:

Çağırma, sen de çağırma beni evine, bahçene, Beni, bu küçük renkli böceği unut, Duydum yeşerdiğini, göverdiğini, Beni düşünüp süslenmiş bahçemizdeki dut. CEYHUN ATUF KANSU

Hüsn-i tâlil sanatı daima kesinlik taşır. Şayet şair gerçek sebebin yerine getirdiği hayali sebepten şüpheliyse “meğer, sandım, belki” gibi şüphesini belitten sözcükleri kullanır. O zaman şibh-i hüsn-i talil meydana gelir. Bu hüsn-i tâlil benzeri demektir. Ama tam bir hüsn-i tâlil değildir:

Bir dağın gülleri dedim ki neden solmuşlar?

Bed-duâ ettiği yermiş meğer âşık Kerem’in!

FARUK NAFİZ

Kitaplar koltuğumda ıslandı,

Sigaram söndü sudan,

Belki methiyeler yazdığım için,

Çok iyilik gördük bulutlardan.

ŞÜKRAN KURDAKUL

Her hüsn-i ta’lîl, aynı zamanda bir tecâhül-i âriftir. Şair olayın gerçek sebebini bilir ancak bilmezlikten gelir. Hüsn-i ta’lîl, olayların gerçek sonucunun hayâlî bir nedene bağlanması yönünden tecâhül-i âriften ayrılır:

Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler;

Sâhil seni, rüzgâr seni, akşam seni bekler.

Gelmezsen eğer mevsimi nerden bilecekler?

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

Sanatçı, gerçek sebebi inkâr ederek yerine heyecanına uygun bir sebep gösterirse hüsn-i tâlil sanatı yapmış olur. Hüsn-i tâlil, herhangi bir olayı bilinen bir sebepten değil de sanatçının gösterdiği sebepten ileri geliyormuş gibi göstermektir

Göz nurumu gecelerde yitirdim.

Ardımda bir ince mavi izle gidişim

Ondan böyle yavaş

BEHÇET NECATİGİL

Hüsn-i ta’lîl sanatı yapılırken ileri sürülen gerçek olmayan sebeple, üzerinde durulan olay arasında hayali bir ilginin olması gerekir:

Bizim için battı güneş bu akşam, Bizim için doğdu bu yeşil gündüz; Uzakta uyumuş iki üç saz dam, Irmakta solgun ay, sen, ben, üçümüz! ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI

Hüsn-i ta’lîl sanatı yapılırken “diye, için, bu yüzden” gibi bir yargının gerekçesini, nedenini açıklamaya yarayan sözcükler sık kullanılır:

Bu olup bitenler; yaşadığımız,

Bizim olan bunca haz, bunca elem;

Saat çalınca öldüğümüz bir bir;

O yemiş kemale ersin diyedir.

CAHİT SITKI

.

Adını kâğıda yazamıyorum,

Gün olur yerlere atılır diye.

Ellerin tutmuyor çizemiyorum,

Resmini görenler tutulur diye…

CEMAL SÂFİ

Bir doğa olayının güzel bir nedene bağlandığı hüsn-i ta’lil örneklerinde çoğu zaman bir kişileştirme de bulunur:

Ay doğmuyor bulutlara darılmış

Benim gönlüm umutlara sarılmış

HALİT ÇELİKOĞLU

Aşağıdaki dizelerde salkım söğüdü ve çınarı kişileştiren şair, söğüdün dallarını yere sarkıtmasını yerde bir yitik aramasına bağlıyor. Çınarın yaprakları da ele benzetilir. “Avuç açmak” yardım dilenmektir.

Salkım söğüt çömelmiş arar yerde bir yitik

Yaprak sanıp boş avcunu dal dal çınar açar

ABDULLAH ÖZTEMİZ HACITAHİROĞLU

Haksız bir hapishane deneyimi yaşayan Faruk Nafiz hapishane parmaklıklarının kapanmasına güzel ve hüzünlü bir neden bulur:

Tüyler ürperici bir sesle demir kollar iner

Kapıdan neş’e girip çıkmasın endişe diye

FARUK NAFİZ

Yanık bir sesi olan kavalda açılan deliklerin nedeni şaire göre çobanın dertli türküleridir:

Ey çoban bıçaktan keskin sesinle

Delinmiş, deşilmiş çaldığın kaval

FARUK NAFİZ

Benzer bir hüsn-i ta’alili Cahit Külebi de yapar:

O kadar çaldı ki yürekten

Türküler aşındırdı kavalı.

CAHİT KÜLEBİ

Şiirde yalınlık ilkesini savunan Orhan Veli, espri yapmak amacıyla söz sanatlarından yararlanmaktan geri durmaz. Şaire göre göğe mavi rengini kendisi vermiştir:

İşim gücüm budur benim,

Gökyüzünü boyarım her sabah

Hepiniz uykudayken;

Uyanır bakarsınız ki mavi…

O. VELİ KANIK

Şiirde çoğu edebi sanatlar iç içedir. Şu dizeler teşhis (aynı zamanda kapalı istiare) ve hüsn’i ta’lil (aynı zamanda tecahül-i arif) için ne güzel bir örnektir:

Bir gece misafirim olsan yeter;

Dolar odama lâvanta kokusu;

Soğur sevincinden sürahide su.

Ay pencerede durup durup güler.

CAHİT SITKI

Bu sanat, her edebiyat döneminde kullanılmıştır. Bilhassa divan şairleri hüner göstermek amacıyla hüsn-i ta’lîl yapmayı severler. Ancak Divan şiirindeki hüsn-i ta’lîl örneklerinde pek bir özgün buluş yoktur. Modern şiirimizde ise pek çok özgün ve başarılı hüsn-i ta’lîl örnekleri bulmak mümkündür:

ben papatyaları şımartmadım diye oldu

Mata Hari’ler casus Al Capon’lar gangster

İSMET ÖZEL

.

Yok cür’etim düşüp kapanıp secde etmeye,

Alnım semâya belki değer, kirletir diye.

MİTHAT CEMAL KUNTAY

.

Niçin ölümden bahsediyorsun

Bu sevda nerden esti

Şairler yazmadan önce

Kimse ölümü sevmezdi

BEHÇET NECATİGİL

.

Sen gittin; çeşmemizin suyu kurudu,

Sen gittin boz-dumanlar çöktü dağlarımıza.

Sen gittin; etrafı örümcekler bürüdü,

Sen gittin; erken gazel düştü bağlarımıza,

Uzarsa bu ayrılık, neler olur bir düşün.

BAHAETTİN KARAKOÇ

.

Sabah akşam anneler

Sevip okşasın diye,

Mevla’mız yanakları

Göndermiştir hediye

BESTAMİ YAZGAN

.

Vâdîde bir hazin nağme ürperdi;

Bu ıssız dağların sen misin derdi?

Üstünde yabanî güller biterdi

Dereler, tepeler seni anmasa…

FARUK NAFİZ

.

Çıplak vücudunuz köpükten beyaz

Bir başka dünyaya doğdunuz bu yaz;

Uzun saçınızı çözerken poyraz

Bu çam kokusuna sinmiş kokunuz.

NECİP FAZIL

.

Toplumun az gelişmiş dağları boz,

Bulutları az gelişmiş sancılı.

Eller ayaksı, imgelemsiz, yitik,

Bitler gelişsin diye az gelişmiş.

OKTAY RİFAT

.

Ne denmiş, akıp giden her suyla akıp giderim

Çünkü sevdim çünkü bu yüzden güçlü bileklerim kanadı

TURGUT UYAR

.

Bir an önce görülsün

diye Akdeniz

Toroslar’da ağaçlar

hep çocuk kalır

SUNAY AKIN

.

Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak

Gel görüp açılsınlar, devşirip göğsüne tak

YILMAZ TOPUZ

.

Ne zaman bir şiir okusam, hangi dilde,

Konuğum olur bütün komşular:

Deniz odama girer bir yerden

dağın gölgesiyle birlikte,

kitaplarımın arasında dolaşır imbat.

Bir tanyeri açılır ufuk kemerinde

ben ne zaman bir aşk şiiri okusam

ÖZDEMİR İNCE

.

O gelince bahar gelir

Güneş doğar buzlar erir

Çiçek açar dal yeşerir

Söyle bunun adı nedir?

ERDOĞAN BERKER

.

Geceleyin karanlıkta

Gülümsedim buluta ben

Saçlarına düşen yağmur

Gökkuşağı oldu birden

ÜLKÜ TAMER

.

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

FARUK NAFİZ

.

Rüzgar gökte bir gezinti,

Üşürüz her akşam vakti,

Ne sıcak vücutlar gitti,

Toprağı ısıtmak için.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

.

Sen körfeze geldiğin zaman yıldızlar güler

Susar deniz, susar rüzgâr; susar birer birer.

AVNİ ANIL

.

Yeşil bir alemdi

Picasso bir mavi çekti

Gökyüzü kendine geldi

İLHAN BERK

.

Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç

Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bir elma ağacı

AHMET TELLİ

.

Ölüm gelir. Çiçekler ölülerin tabutlarına

Çelenk olmak için büyür.

Anaların gözyaşları bekler göz çukurlarında

Zamanı gelince akmak için.

Dudakları hep aralık durur

Bir gün ağıt yakmak için.

Gözler hep yollara, yollara bakar.

AHMET ERHAN

.

Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına

Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgarına

YAHYAKEMAL

.

Yine bir kömür

kütürdedi sobada

kayıp bir madencinin

kalbi rastgeldi

atıverdi sıcak odada

SUNAY AKIN

.

Gülmezse yüzün bahçelerin kalbi kan ağlar

Güllerle dolar görse gülerken seni dağlar

FARUK NAFİZ

.

Yalnızca ben bilirim

diktatör heykellerine pislemek için

göç ettiğini

dünyadaki bütün kuşların…

SUNAY AKIN

.

Avcının kıstırdığı ceylan

bir diğerine kaçıp

kolayca kurtulsun diye

omuz omuza vermiştir

yurdumun dağları

SUNAY AKIN

.

Durgun bir sudur aslında deniz

ki çocukların

acemi oltalarını denedikleri

kuytu bir iskelenin

tahtaları altına yazdığım

ayrılık şiirini okudukça

dalgalanır.

SUNAY AKIN

(Kaynak: Recai Kapusuzoğlu, Yeni Türk Şiirinde Edebi Sanatlar, Ötüken Neşriyat, 2022)

RECAİ KAPUSUZOĞLU

Yazdır

Yazar hakkında

Recai Kapusuzoğlu

1959’da Yozgat’ta doğdum. 1981’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdim. Aynı yıl öğretmenliğe başladım. Yurdun değişik illerinde altı yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1987’de açılan bir sınavı kazanarak Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire başkanlığında eski yazı-arşiv uzmanı olarak çalışmaya başladım.
1990’da kendi isteğimle bu kurumdan istifa ederek asıl mesleğime, öğretmenliğe, dönüş yaptım.1990’da Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak dershaneciliğe başladım ve aralıksız olarak bu güne kadar sürdürdüm. On beş yıl kadar özel bir dershanenin kurucu müdürlüğünü yaptım.
2006’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavında başarılı olarak ve yapılan diğer değerlendirmeler sonunda ”Uzman Öğretmen” unvanını kullanmaya hak kazandım. 2007’de milli eğitimden emekli oldum.
2002’de Yozgat Fen Edebiyat Fakültesi’nde ücretli olarak Türk Dili dersi verdim.
1980’li yıllarda Pınar ve Gerçek dergilerinde yazılarım yayınlandı.
1995’te ÖSS Türkçe-Edebiyat(Konu Anlatımlı) kitabım Anadolu Dershaneler Birliği tarafından basıldı ve iki yıl tüm üye dershanelerde ders kitabı olarak okutuldu.
YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Konu Anlatımlı ve YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Soru Bankası başlıklı kitaplarım, Hedef Yayınları arasında çıktı.
Halen Yozgat Özel Başarı Temel Lisesinin ve KPSS kursunun kurucu müdürlüğünü yapıyorum.
1985’te deneme amacıyla girdiğim ÖSS’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Halen 3. Sınıf öğrencisiyim.

Yorum yap