İnceleme-Araştırma

İki Şair: Seyyid Nesimi / Kul Nesimi

Edebiyatımızda isim benzerliği nedeniyle birbirine karıştırılan iki şair Nesîmî vardır: Birincisi Hurûfî tarikatına mensup, Bağdatlı, Halep’te derisi yüzülerek öldürülen, tüm şiirlerini aruzla yazmış olan ve aruzu ve Türkçeyi kullanmada çok usta olan 15. Yüzyıl Divan şairi İmameddin Seyyid Nesîmî’dir. İkincisi 17. yüzyılda Anadolu’da yaşamış Alevî- Bektaşi şairi Kul Nesimi’dir.

Kul Nesimi’nin hayatı hakkında bildiklerimiz bugün bile çok yetersizdir. Kul Nesîmî adlı bir Bektaşi şairin varlığından ilk söz eden araştırmacı Saadettin Nüzhet Ergun’dur. Saadettin Nüzhet, “Alevî- Bektaşi Şairleri ve Nefesleri” isimli kitabında herhangi bir açıklama yapmadan Kul Nesîmî’ye ait altı nefese yer verir. Daha sonra Türk Halk Edebiyatının en önde gelen otoritelerinden biri olan Cahit Öztelli, Kul Nesîmî için bir kitap hazırlar. (Onyedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî) Şairin hayatı ve edebi kişiliği hakkında yepyeni bilgiler sunar. Cahit Öztelli, kitabında bestelenmiş olan ve o güne değin Bağdatlı Nesîmî’nin sanılan “kime ne” redifli nefesin peş peşe iki farklı örneğini verir:

Ben yitirdim, ben ararım, yâr benimdir kime ne
Gâh giderim öz bağıma gül dererim kime ne

Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için
Gâh giderim meyhaneye dem çekerim kime ne

Kelp rakîp haram diyormuş şarabın bir katresin
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne

Ben melâmet gömleğini deldim, takdım eğnime
Âr-u nâmus şişesini taşa çaldım kime ne

Gâh çıkarım gökyüzüne hükmederim Kaf’tan Kaf’a
Gâh inerim yeryüzüne, yâr severim kime ne

Kelp rakîp böyle diyormuş, güzel sevmek pek günah
Ben severim sevdiğimi, günah benim kime ne

Nesîmi’ye sordular ki yârin ile hoş musun
Hoş olayım, olmıyayım, o yâr benim kime ne

Gazel tarzında yazılmış olan bu nefesi epey bir imâle yaparak aruzun “fâ i lâ tün/ fâ i lâ tün/ fâ i lâ tün / fâ i lün” kalıbına uydurmak mümkündür. Aynı şiirin ufak aksaklıklarla mesnevi tarzında kafiyelenmiş bir başka şekli de şöyledir:

Ben melâmet hırkasını kendim geydim eğnime
Âr-ü nâmus şîşesini taşa çaldım kime ne

Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni

Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için
Gâh giderim meyhâneye dem çekerim ışk için

Sofular haram demişler ışkımın şarâbına
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne

Sofular secde ederler mescidin mihrâbına
Benim ol dost eşiğidir secdegâhım kime ne

Nesîmî’ye sordular kim yârin ile hoş musun
Hoş olam ya olmıyayım o yâr benim kime ne

Ara nağmesinden dolayı “Haydar Haydar” türküsü olarak ünlenen Kul Nesîmî’ye ait bu şiirlerin Seyyid Nesîmî ile ilgisi olmadığı kesindir. Ancak yüzyıllar boyunca iki Nesîmî’nin birbirine karıştırıldığı da bir gerçektir. Bu türküyü dinleyenler peşinden “Nesîmî, derisi yüzülerek öldürülmüştü.” açıklaması yaparlar. Halbuki” Enel Hak” dediği için öldürülen Nesîmî, 15. yüzyıl Divan şairi Seyyid Nesîmî’dir. Divan ve Halk Edebiyatıyla ilgili çok değerli çalışmaları olan Abdülbaki Gölpınarlı bile, Alevî- Bektaşi Şiirleri Antolojisi isimli kitabında Seyyid Nesîmî başlığı altında birkaç şiir örneği verdikten sonra “Nesîmî’nin Kul Nesîmî mahlasıyla yazdığı şiirleri de vardır.” diyerek aynı yanılgıya ortak olur.

14. yüzyılın sonunda 15. Yüzyılın başlarında Bağdat çevresinde yaşamış olan Seyyid Nesîmî veya Şeyh İmâdüddîn Seyyid Nesîmî, bir Divan şairidir. Türkçe ve Farsça Divanı vardır. Dilinde Âzerî Türkçesinin özellikleri ağırlıklı olsa da Nesîmî, Anadolu Türkçesinin oluşumunda önemli bir yere sahiptir. Açık, sade ve âhenkli dili, lirik, samimi ve coşkun bir söyleyişi vardır. Dili halk diline çok yakındır:

Ger açuğ ise basiretünün bah
Gör sen de hakkı ü gitme ırah
(Eğer gönül gözün açık ise hakkı kendinde gör, sakın uzağa gitme)

Seyyid Nesîmî’nin hayatı hakkında rivayetlere dayanan ve birbiriyle çelişen çok az bilgi bulunmaktadır. I. Murad devrinde Anadolu’ya geldiği rivayet edilir. Şiirlerinden devrinin medreselerinde okuyarak iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır.

Şirket aradan götürdi vahdet
Vahdetten açıldı bab-ı rahmet
(Çokluk, aradan vahdeti götürdü. Vahdetten açıldı rahmet kapısı)

Nesîmî inanç ve heyecanlarını olduğu gibi şiire dökmekten kendini alamamış, ateşli ve taşkın sözler söylemiş, hayranlığını ifade ettiği Hallâc-ı Mansûr gibi canını feda etmekten kaçınmamıştır.

Küllî birü gök hak oldı mutlak
Söyler def ü çeng ü ney Ene’l-Hak
(Bütün yer ve gök bütünüyle mutlak oldu, def, çeng ve ney de Ene’l-Hak der)

Seyyid Nesîmî, Âzerî Türkçesinin yine aynı bölgede yaşamış olan Fuzûlî’den önceki en büyük şairi olarak kabul edilir:

Çün mü’mine mü’min oldı mir’ât
Mir’âtına bah ü anda gör zât
(İnanan, inanana ayna oldu. Aynaya bak da orada zatı gör.) Beytin birinci mısrasında mümin, müminin aynasıdır sözü hadis olarak rivayet edilir.

Akis sanatına edebiyatımızda ilk yer veren şair, Seyyid Nesîmî’dir. Akis, bir dize ya da cümledeki kelimeleri ters yüz ederek aynı anlamda bir dize ya da cümle meydana getirmektir:

Nûşîn lebinün la’li la’li lebinün nûşîn
Şîrin severem cândan cândan severem şîrin

Buldı Nesîmî vaslı vaslı Nesîmî buldı
Üstün kamudan sözü sözü kamudan üstün

İlâhî aşkın verdiği heyecanla yazdığı Türkçe şiirlerinde ahenkli ve çok düzgün bir dil vardır:

Sûr’ ünin işitmedi kulağun
Dayandı bu köprüden ayağun

(Sûr’un sesini bu kulağın duymadı mı? Bu köprüden geçerken ayağın yürüyemez mi oldu?) Beyitte kinaye yoluyla söylenen köprü “Sırat Köprüsü”dür.

Nesîmî, aruz veznini Türkçeye uydurmakta da başarılıdır. Şiirin içeriğine olduğu kadar biçimsel kurallara uymaya da özen gösterir:

Mûsâ mene muş asâ elimde
Haktan ezeli kılıc bilimde
(Mûsâ benim, işte asam elimdedir. Hakkın kuşattığı ezeli kılıç da belimdedir.)

Türk edebiyatında tuyuğ denince akla Kadı Burhaneddin ve Seyyid Nesîmî gelir. Nesîmî’den bir tuyuğ örneği:

Ey gönül Mansur Ene’l-Hak söyledi
Hak idi vü hak dedi Hak söyledi
Marifet sırrını mutlak söyledi!
Arif amenna ve saddak söyledi.

Görüldüğü gibi, Nesimi Ene‟l-Hak demekten çekinmemekte, bu sözden dolayı asılacaksa bundan da korkmamaktadır. Yüzyıllar öncesinde Mansur’un başına gelenleri bildiği halde, Nesimi onu tasdik etmekten çekinmez.

Nesîmî, şairlik gücünü fikirlerini yaymak için kullanan, Hurufilik tarikatına mensup mutasavvıf bir şairdir. Mutasavvıflara göre, Tanrı tek varlıktır. (Vücud-ı Mutlak). Aynı zamanda tek güzelliktir (Hüsn-i Mutlak). Evren ve tüm insanlar Tanrı’nın bir görüntüsüdür. Tanrı ezelde yalnızdı. Tek varlık olan Tanrı, kendisini görecek gözler, sevecek gönüller istemiş ve kâinat olarak tecelli etmiştir. Tanrı, insanı yaratırken insana nazar kılmıştır. Bu bakışla Tanrı’dan bir parça insana geçmiştir. İnsan Tanrı’dan bir parça taşır. Ancak insanda nefis de vardır. Nefis, insanı Tanrı’dan uzaklaştırır. İnsan, ruhunu terbiye eder, çile çekerse ruhunu kötülüklerden arındırmış olur. Böylece insanda yalnızca Tanrı’dan geçen parça kalır. Bu seviyeye erişen insan “Enel Hakk” (Ben Hakkım) der ve “vahdet-i vücud”a / “Fenafillah”a (Allah’ta yok oluş) ulaşır.

Nesimi, şiirlerinde Hallac-ı Mansur’u gibi Enel Hakk dediği için Halep ulemâsı onun ulûhiyyet iddia ettiğini, görüşlerinin İslâm’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi. Bu fetva, Memlük Sultanı tarafından uygulandı ve derisi yüzdürülerek feci şekilde öldürüldü. İdamının da 1418 veya 1419 yılında olduğu tahmin edilmektedir.

Bu feci ölüm sonrasında, Hallacı Mansur gibi Nesîmî de efsaneleşmiş, sadece Alevî, Bektaşî şairler arasında değil tüm Divan ve Halk şairleri arasında “Şâh-ı Şehid” adı ile değer kazanmıştır. Cumhuriyet Döneminde Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Arif Nihat gibi dindar şairler de “Enel Hakk” sözünü dine aykırı bulmamış, Hallacı Mansur’u ve Nesimi’yi yücelmekten geri durmamışlardır:

Şîrîn’i ya Şeyhî, ya Nevâî’ye verin!
Çöl lâlesi Leylâ’yı Fuzûlî’ye verin!
Lâkin kapanıp kabrine, dünyâda bütün
Hil’atları, Üryân Nesîmî’ye verin!
Arif Nihat
(Üryan /çıplak sözüyle kinaye yapılmış)

Dildeki ustalığı, şiir söylemedeki üstünlüğü, samimiyeti ve lirizmi ile Yunus Emre’yi hatırlatan ve Divan edebiyatının kurucularından olan Nesîmî’nin Halk ve Divan şairlerimiz üzerinde büyük etkisi olmuştur:

Sultan Nesimî’dir cümleye serdar
Esrar-ı ‘aşkı ol eyledi izhâr
Derisin yüzdüler etmedi inkâr
Canâna erince terk etti canı
Aşık Ömer

Kul Nesimi’nin bestelenmiş nefesleri vardır. Bunlardan en ünlüleri “kime ne” ve “minnet eylemem” redifli şiirlerdir. ”Güldür gül” redifli güzel bir nefesi de vardır:

Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alırlar, gül satarlar
Çarşı, pazarı güldür gül

İki Nesîmî’nin karışmasına büyük ölçüde Kul Nesîmî neden olmuştur. Asıl adı Ali olan şair, Seyyid Nesîmî’ye olan hayranlığı nedeniyle Nesîmî mahlasını almış hatta birkaç şiirinde de Seyyid Nesîmî mahlasını kullanmış:

Seyyid Nesîmî’ nin ahı
Gidenler gelmiyor dahi
Yetiş ey Kerbela şahı
Mahrum etme didarından.

Kul Nesîmî’nin tasavvuf yolunda örnek aldığı iki mutasavvıf Hallacı Mansur ve İmadüdüddin Seyyid Nesîmî’dir. Söyleyişlerinde ise Yunus Emre’nin ve Pir Sultan Abdal’ın izleri görülür:

Mansûrum meydana geldim dâra yokdur minnetim
Tanrı hakkiyçün bugün baş eğmezem nâ-merde kim

Kureyşiler böyle tevil düzdüler/ Başmağa Ayetelkürsi yazdılar/ Kendi fetvam ile derim yüzdüler/ Halep şehri derler şardan gelirem

Kul Nesîmî’nin dili ve üslubu tam anlamıyla on yedinci yüzyıl Halk edebiyatı şairlerinin dilidir:

Kul Nesîmî sen seni
Mana bilir söylersin
Biz bir deniz geçeriz
Bir ummana benzemez

Kul Nesîmî’nin Osmanlı devletinin İran topraklarında kurulan Türk devletleriyle yaptığı savaşlarda taraf olduğu, bu nedenle başından siyasî bir yargılama geçtiği de şiirlerinden anlaşılmaktadır:

Mehdî-i zaman ede zuhur kalmaya perde
Yezit olanı kırsa gerek tig ü teberde
Nesîmî, Şahın medhin okur şâm ü seherde

Mahkemede sual sordu kadılar
Kitapları orta yere kodular
Sen bu ilmi kimden aldın dediler
Ustamdan almışam, pirden gelirem

Kul Nesîmî’nin elliye yakın mâni benzeri şiiri vardır:

Nesîmî’ye âl oldu
Sanma acep hâl oldu
Ceddi bir abdal idi
Kendi de abdal oldu
(âl: hile, tuzak)

Bazı şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanan Kul Nesimi, diğer Halk şairleri gibi aruzu kullanmada başarısızdır. Aruzun sade ölçülerini kullanan şair, kalıba uymakta zorlanınca pek çok Türkçe sözcüğü imale yaparak uzatmak zorunda kalmıştır

En çok etkisi altında kaldığı şair tahmin olunacağı gibi Bağdatlı Seyyit Nesîmî’dir.
Ülküsü uğrunda onun gibi davranır, zaman zaman “Nesimî’yem yüzün beni” diye haykırmaktan kendini alamaz:

Gerçek olan olur gani
Gani olan olur veli
Nesîmî’yem yüzün beni
Derim meydanda meydanda

Seyyid Nesîmî’ye mal edilen gerçekte ise Kul Nesîmî’ye ait olduğuna kesin gözüyle baktığımız bir diğer ünlü türkü de şudur:

Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabî Fârisî bilmem, dile minnet eylemem
Sırât-ı müstakîm üzre gözetirim râhımı
İblisin tâlim ettiği yola minnet eylemem

Bir acâyip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yârına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın vârına
Rızkımı veren Hudâ’dır kula minnet eylemem

Ey Nesîmî, can Nesîmî ol ganî mihmân iken
Yarın şefaatkarım Ahmed-i muhtâr iken
Cümlenin rızkını veren ol ganî settâr iken
Yeryüzünün halîfesi hünkâra minnet eylemem.

Nedendir bilinmez Cahit Öztelli’nin kitabında ve kaynaklarda listelediğimiz antolojilerde Kul Nesimi’nin bu şiirini bulamıyoruz. Yukarıda her iki Nesîmî’den verdiğimiz örnek şiirlerin dil ve üslup özellikleri dikkate alındığında bu şiirin de başlangıçta sözünü ettiğimiz “Haydar Haydar/ kime ne” şiiriyle aynı kalemden çıktığı kolayca anlaşılır. İçerik olarak da Seyyid Nesîmî’nin Arapça ve Farsça bildiği hatta Farsça Divan sahibi olduğu, aruzu ustaca kullandığı dikkate alınırsa “Arabi’yi Farisi’yi bilmem” diyen şairin Kul Nesîmî olması daha akla yatkındır. Şiirin dörtlüklerle yazılmış olması, aruzla yazılmış intibaı verse de herhangi bir aruz kalıbına uydurmakta zorlandığımız ve Kul Nesîmî’nin çok sık kullandığı kalıp bir söyleyiş olan “Ey Nesîmî, can Nesîmî” sözlerine yer vermiş olması da bu türkünün Kul Nesîmî’ye ait olduğunun bir başka kanıtıdır:

Ey Nesîmî cân Nesîmî bil ki Hak aynındadır.
Bunca mahlukun vebali ulema boynundadır.

(Cân, Bektâşî ve Mevlevîler’de tarîkat kardeşi, derviş demektir. Kul Nesimi de bir Bektaşi’dir)

Cahit Öztelli’nin Kul Nesimi kitabında “Minnet eylemem” redifli şiir yoktur ama ona çok benzer bir başka şiir vardır:

Bülbülüm gülşende ben, gülzâra yokdur minnetim
Dostlar minnet Hüdâya hâre yokdur minnetim
Tanrı hakkiyçün bugün baş eğmezem nâ-merde kim
Ben bana tek yâr olayım yâre yokdur minnetim
Vâhid oldum yâr ile yârim bugün minnet Hakka
Ey Nesîmî zerrece ağyara yokdur minnetim

Seyyid Nesîmî ile Kul Nesîmî arasındaki farklılıkları özetleyelim:

Seyyid Nesîmî, tüm şiirlerini Aruz ölçüsüyle yazmıştır. Bu bakımdan, heceyle yazılmış şiirler onun değildir.

Seyyid Nesîmî, Aruz ölçüsünün karmaşık ölçülerini başarı ile kullanmıştır. Kul Nesîmî, Aruz’un basit ve kullanılması kolay kalıpları içinde kalmıştır. Aruzu kullanmada başarısızdır.

Seyyid Nesîmî’nin şiirlerinde uyak sağlamdır. Kul Nesîmî’de uyak çoğu yerde zayıftır

Seyyid Nesîmî Türkçeye hakimdir; şiirlerinde öz Türkçe sözcüklere yer verir. Türkçenin kuralları yerli yerine oturmadığı için küçük ünlü uyumuna uymayan söyleyişler pek çoktur. (kulağun, ayağun, lebinün…) Kul Nesîmî dile egemen değildir; halk dilinde kullanılan sözcükleri kullanır. (Ben melâmet gömleğini deldim, takdım eğnime.)

Seyyid Nesîmî’nin, Türkçeleri kadar güzel, ahenkli Farsça şiirleri de vardır; Kul Nesîmî sadece Türkçe yazar.

Seyyid Nesîmî çoğunlukla beyit nazım birimiyle yazar. Sadece tuyuğlarında dörtlük nazım birimini kullanır. Kul Nesîmî’de ise dörtlük nazım birimi beyite göre daha yaygındır.

Seyyid Nesîmî Hurufi’dir, Bektaşi değildir, Kul Nesîmî ise Alevi-Bektaşi’dir

Seyyid Nesîmî âlim bir şairdir; Kul Nesimî ise eğitimli olduğuna dair kanıtlanamamış bilgiler olsa da gezgin bir halk ozanıdır.

Cesurca söyleyişleri, kalıp düşüncelere ve kurallara başkaldıran mücadeleci kişilikleri her iki şairin ortak özelliğidir.

Kaynaklar:
Cahit Öztelli- On yedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî- Türk Etnografya, Folklor Derneği Yayını
İsmail Özmen- Alevi- Bektaşi Şiirler Antolojisi (5 Cilt) Kültür Bakanlığı Yayınları
Saadettin Nüzhet Ergun- “Alevî- Bektaşi Şairleri ve Nefesleri- Maarif Kütüphanesi
Abdülbaki Gölpınarlı-Alevî- Bektaşi Şiirleri Antolojisi- Remzi Kitabevi
İsa Sarı-Eski Türk Edebiyatı Ders Notları

Yazdır

Yazar hakkında

Recai Kapusuzoğlu

1959’da Yozgat’ta doğdum. 1981’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdim. Aynı yıl öğretmenliğe başladım. Yurdun değişik illerinde altı yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1987’de açılan bir sınavı kazanarak Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire başkanlığında eski yazı-arşiv uzmanı olarak çalışmaya başladım.
1990’da kendi isteğimle bu kurumdan istifa ederek asıl mesleğime, öğretmenliğe, dönüş yaptım.1990’da Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak dershaneciliğe başladım ve aralıksız olarak bu güne kadar sürdürdüm. On beş yıl kadar özel bir dershanenin kurucu müdürlüğünü yaptım.
2006’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavında başarılı olarak ve yapılan diğer değerlendirmeler sonunda ”Uzman Öğretmen” unvanını kullanmaya hak kazandım. 2007’de milli eğitimden emekli oldum.
2002’de Yozgat Fen Edebiyat Fakültesi’nde ücretli olarak Türk Dili dersi verdim.
1980’li yıllarda Pınar ve Gerçek dergilerinde yazılarım yayınlandı.
1995’te ÖSS Türkçe-Edebiyat(Konu Anlatımlı) kitabım Anadolu Dershaneler Birliği tarafından basıldı ve iki yıl tüm üye dershanelerde ders kitabı olarak okutuldu.
YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Konu Anlatımlı ve YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Soru Bankası başlıklı kitaplarım, Hedef Yayınları arasında çıktı.
Halen Yozgat Özel Başarı Temel Lisesinin ve KPSS kursunun kurucu müdürlüğünü yapıyorum.
1985’te deneme amacıyla girdiğim ÖSS’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Halen 3. Sınıf öğrencisiyim.

Yorum yap