1. Beyit
Saçma ey göz, eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çare su
Ey gözüm, gönlümdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma; çünkü bu kadar hararetle tutuşan ateşlere su fayda etmez.
Şair burada gözlerine seslenmekte ve ağlamaktan vazgeçmesini istemektedir. Gözlerinin yaş dökmesini yangına su serpen biri gibi düşünerek : İçimdeki ateş o kadar büyük ki ona su kâr etmez, demektedir. Gerçekten de belli bir merhaleden, yangın iyice büyüdükten sonra artık ona su tesir etmez. Hatta sıkılan su sıcaktan dolayı oksijen ve hidrojen ayrışarak yangını daha da azdırır. Buradaki, gönül yangınıdır. Zaten ona su tesir etmez. Böylece şair burada içindeki büyük aşktan; aşkının büyüklüğünden söz etmektedir.
Şairin gönlü aşk, hasret ve ıstırap ateşiyle yanıyor. Gönül mustarip olunca, gözün yaş dökmesi de tabiidir. Şair gözden yaş gelmesini, gözün gönüldeki yangını söndürme isteğine bağlıyor. Yani sanki göz, gönüldeki yangını görür görmez, kendiliğinden yaşlarını saçmaya başlıyor. Şair de yangının büyüklüğü sebebiyle bu gayretin bir fayda vermeyeceğini söylüyor. Gerçekte, hiçbir şekilde teselli ve sükun bulmayacak bir ıstırap içinde olduğunu söylemiş oluyor.
Edebi sanatlar:
►“Ey göz” sözleriyle göze seslenerek nida sanatı yapılmıştır.
►Gözü yangına su döken biri gibi görüp kişileştirerek teşhis sanatı yapılmıştır.
►Beyitte abartılı bir ifade dolayısıyla mübalağa sanatı yapılmıştır.
►od(ateş) ve su sözleri bir araya getirilerek tezat sanatı yapılmıştır.
►Göz, eşk, saçmak ve su kelimeleri bir araya getirilerek tenasüp sanatı yapılmıştır.
2. Beyit
Vehm ile söyler dil-i mecrûh peykânın sözün
İhtiyat ilen içer her kimde olsa yâre su
Yaralı gönlüm senin okunun ucundaki demirden korkuyla söz eder. Çünkü yarası olan insan suyu azar azar içer.
Burada şair gönlünün yaralı olduğunu söylemektedir. Peykan sözü sevgilinin kirpikleri yerine kullanılmıştır. Şairin gönül yarası aşk yarasıdır. Yaralı insanlara fazla su içirmezler. Böylece şair, sevgilisinin kirpiklerinden korka korka söz ettiğini söylemektedir.
Edebi sanatlar:
►”Vehm ile söyler dil-i mecruh” sözleriyle teşhis sanatı yapılmıştır. Çünkü yaralı gönül kişileştirilmiştir.►”Peykan” sözü sevgilinin kirpikleri yerine kullanılarak açık istiare yapılmıştır. Her ikisi de sivri ve yaralayıcı olmaları yüzünden bu benzetme yapılmıştır.
3. Beyit
Suya versün bağban gülzarı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su
Bahçıvan boşuna yorulmasın; gül bahçesini sele versin. Çünkü bin gül bahçesini sulasa senin yüzün gibi bir gül açılmaz.
Bu beytin mazmunu peygamberimiz Hz. Muhammet’tir. Hz. Muhammet kainatın gülüdür. Kainatın varlık sebebidir. Hz. Muhammet gibi birinin dünyaya bir daha gelmesi mümkün değildir. Böylece şair burada Hz. Peygamber gibi yüce birinin bir daha dünyaya gelemeyeceğini kapalı bir biçimde ifade etmiştir. Onun bir benzerini elde edemeyecek olduktan sonra bahçıvanın çalışmasını nafile buluyor.
Edebi sanatlar:
► “Yüzün tek” gibi sözüyle teşbih sanatı yapılmıştır. Sevgilinin yüzü güle benzetilmiştir.
►Tek; gibi ve bir anlamlarında tevriyeli kullanılmış. “Yüzün gibi” derken, aynı zamanda sevgilinin yüzünün tek olduğu, benzeri bulunmadığı da söyleniyor. Öte yandan, tasavvufta yüz, tektir, vahdettir. Gül ise kesrettir. Kesretten vahdetin doğmayacağı söyleniyor. Vahdetten kesret doğmuştur.
► “Su-bağbân-gül-gülzâr-su”: Gül bahçesi ile ilgili kelimeler bir araya getirilerek tenasüp sanatı yapılmıştır.
4. Beyit
Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su
Senin gül yanağını anarak kirpiklerim ıslansa ne olur? Gül istemek, gül temenni etmek gayesiyle dikene (dikenli fidana) su vermek boşa gitmez.
Bahçıvan gül elde etmek için onun dikenli fidanına bakar, su verir. Görünüşte dikene hizmet ediyor gibidir ama asıl amacı gül elde etmektir. Nitekim emekleri boşa gitmez, yaptığı bakım, verdiği sular sonucu dikenlerin arasında güzel güller açılır. Şair de sevdiğinin güle benzeyen yanağını anarak, ona kavuşma isteğiyle göz yaşı döküyor ve dikene benzeyen kirpikleri ıslanıyor. Bunda üzülecek bir şey yoktur, diyor şair, çünkü gül isteyen dikene su verir, sevgiliye kavuşmak isteyen de ıstırap çeker, göz yaşı döker.
Yanakla su arasındaki ilişki yanağın temizliği, parlaklığı nedeniyle suya benzetilmesindendir.
Gül yetişirken gülün kendisi değil, fidanın kökü, yani dikenli kısmı sulanır.
Edebi sanatlar:
►Ârız-gül, yâd-temenna, nemnâk-su, müjgân-hâr ilişkileriyle leff ü neşr sanatı yapılmıştır.
Leff ü neşr: Bir beytin ilk mısraındaki iki ya da daha çok kelimeye karşı, ikinci mısrada bunlarla ilgili ve bunları tamamlayıcı kelimeler söylemektir.
► “Gül” sözü sevgili yerine kullanılarak açık istiare sanatı yapılmıştır.
5. Beyit
Gam günü etme dil-i bîmârdan tîğin diriğ
Hayrdır vermek karangu gicede bîmâre su
Gamlı, acılı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme. Karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir, sevaptır.
Şair burada kendini karanlık gecede inleyen kimsesiz bir hasta gibi düşünmektedir. Ve sevgiliden kendisinden uzak durmamasını istemektedir.
Beyitte tîğ; gamze, bakış yerine kullanılmış:açık istiare. Benzetme ilgisi kılıcın da bakışın da keskin ve öldürücü olmalarıdır.
Halk arasında, hastalık geceleri artar diye bir inanış vardır. Gece yarısı, el ayak çekildikten sonra, acısıyla yalnız başına kalan hastaya bir yudum su vermek sevaptır. Beyitte, aynı zamanda hastaya verilecek suyun onu öldüreceği düşüncesi de vardır. Gerçekten de hastaya su ya hiç verilmez veya damla damla verilir. Çünkü suyun fazlası hastayı öldürür. Fuzuli, tiğ kelimesindeki su yüzünden sevgiliye bir bak da gönlümü ferahlandır derken, çok acı çektiğini ve kılıç gibi keskin bakışlarından ölümü beklediğini de söylüyor. Acı çekeni öldürmek de, onu dayanılmaz acılardan kurtarmak, yani sevaba girmektir. Ayrıca bakış nazar, ilgili, iltifat anlamlarına da kullanılır. Fuzuli sevgilisine ilgini iltifatını esirgeme demiş.
Edebi sanatlar:
►“Dil-i bimar” sözüyle gönlüne kişilik vererek teşhis sanatı yapmıştır.
6. Beyit
Ravza-i kûyına her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş galiba ol serv-i hoş-reftare su
Su galiba o güzel, salınan servi boylu güzele aşık olmuş ki durmadan her an onun bulunduğu cennet gibi bahçede dolaşıyor.
Ravza: Bahçe, bol ağaçlı yeşillik yer, cennet.
Kûy: Köy, mahalle, işlek yol; şiirde hep sevgilinin bulunduğu yer anlamında kullanılır.
Bütün ağaçlar gibi servinin de su ile ilişkisi açıktır. Su olmayınca ağaç da olmaz. Suyun servinin dibinden dolanarak akışını Fuzuli, serviye aşık olmasına bağlıyor; hüsn-i ta’lil sanatı yapmış. Çünkü su aşık olduğu için servinin çevresinde dolaşmaz.
Edebi sanatlar:
►Suya galiba aşık olmuş, diyerek suya kişilik vermek suretiyle teşhis sanatı yapılmıştır.
►“Serv-i hoş-reftâr” tamlaması da açık istiare ile sevgilinin salına salına yürüyen boyunu anlatıyor.
7. Beyit
Dest bûsi arzusiyle ger ölürsem dôstlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su
Dostlarım! O sevgilinin elini öpmek arzusunu gerçekleştiremeden ölürsem, toprağımdan bir testi yapın ve onunla sevgiliye su verin! Böylece onun eline ve dudağına değmiş olayım, ona kavuşma arzum böylece yerine gelsin!
Testi topraktan yapılır. Fuzuli, sevgilinin elini yaşarken öpemezsem ve bu arzuyla ölürsem, bari vücudum toprağa kavuştuktan sonra bu toprakla yapılmış testi elini öpsün, böylece muradıma ereyim, demiş. Şair beyitte, ölse bile sevgilinin elini öpmek arzusundan vazgeçmeyeceğini söylüyor. Toprak testi sevgilinin eline değmekle Fuzuli bu eli öpmüş oluyor. Sevgili su içerken dudakları şairin toprağına değmiş olacaktır.
Edebi sanatlar:
► “Dostlar” sözüyle seslenerek bir nida sanatı yapılmıştır.
► “Dostlar” sözü hem birinci mısranın sonunda hem de ikinci mısranın başına getirdiğimiz zaman anlamlı olacak şekilde kullanılarak bir sihr-i helâl sanatı yapılmıştır. Sihr-i helal: Bir anlam bütünlüğü oluşturabilecek biçimde, hem önceki ve hem de sonraki mısraya bağlanabilen uygun söz veya sözler söylenmesi sanatıdır.
►Beyitte “s” sesleri bir uyum içinde tekrarlanarak aliterasyon sanatı yapılmıştır. Aliterasyon: Bir beyit, mısra veya cümlede aynı ses, harf veya hecenin anlamı da etkileyici bir ahenk oluşturmak amacıyla tekrarlanması sanatıdır.
8. Beyit
Tıynet-i pâkini Rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarik-i Ahmed-i Muhtar’e su
Su Hz. Muhammed’in gösterdiği yola girerek tertemiz tabiatını bütün âleme göstermiş.
Su temizliğin sembolüdür. Burada suyun sevgili peygamberimizin gösterdiği yola girerek yani Müslümanlığı seçerek tertemiz olduğu söylenmiştir.
Su nasıl insanın dışını temizlerse İslamiyet de yani sevgili peygamberimizin gösterdiği yola girmek de insanın içini temizler.
Su, hayatın nedenidir. Su olmayan yerde hayat olmaz. Hz. Muhammet de âlemlerin yaratılışının nedenidir. Allah bir kudsi hadiste : “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.” buyurmuştur. Peygamberimizin yolu Müslümanlıktır. İslamiyette aranılan kalp temizliğidir. Su da temizliğin simgesidir. Bu bakımdan da su, Hz. Muhammet’in gösterdiği yola, yani Müslümanlığa uymuştur.
Edebi sanatlar:
►Suya kişilik verilerek teşhis sanatı yapılmıştır.
►Tarik sözü İslamiyet yerine kullanılarak istiare yapılmıştır.
9. Beyit
Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayat
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su
Onun dostu yılan zehiri içse, içtiği zehir âb-ı hayat olur. Düşmanı ise su içse, içtiği su yılan zehirine döner.
Burada Hz. Muhammet’e düşmanlık besleyenlerin iflah olamayacakları dile getirilmiştir. Hz. Muhammet’e düşmanlık etmek onun getirdiği yol olan İslamiyet’e düşmanlık etmektir. Ona düşmanlık edenlar bu dünyada iflah olsalar bile öbür dünyada iflah olamazlar.
Edebi sanatlar:
►Zehr-i mâr – âb-ı hayat sözleri bir araya getirilerek tezat sanatı yapılmıştır.
Mâr: yılan, ana, hasta.
Âb-ı hayat(bengisu, ölümsüzlük suyu): İnsanı ölümsüz kılan su. Söylentiye göre Hızır ve İlyas peygamberlerle İskender Âb-ı hayatı aramaya çıkmışlar. Her yeri aradıkları halde bulamamışlar. Bir ülkenin halkı, ileride bir deniz olduğunu, bunu aştıktan sonra karanlıklar ülkesinde aradıkları suyu bulabileceklerini söylemiş. Denizi aşıp karanlıklar ülkesine gelince İskender yanındaki karanlıkları aydınlatan iki billur toptan birini Hızır ve İlyas’a vermiş; suyu kim bulursa öteki tarafa haber vermek üzere sözleşmişler. Hızır’la İlyas uzun aramalardan sonra yorgun düşüp yemek yemek ve dinlenmek için bir su başında oturmuşlar. Hızır ellerini yıkarken birkaç damla su yanlarındaki kurutulmuş balığa sıçrayınca balık canlanıp suya atlamış. Hızır ve İlyas bu sudan içip ölümsüzlüğe kavuşmuşlar. Tanrı yasakladığı için de İskender’e bildirmemişler. Bir söylentiye göre de İskender, korktuğu için karanlıklar alemine hiç girmemiş. Hızır ve İlyas peygamberler o zamandan beri yaşamakta: Hızır karada, İlyas da denizde başı sıkışanların yardımlarına koşmakta imişler.
Beyitte bir mucizeye telmih var. Hz. Peygamberin yakınlarından birini zehirli bir yılan sokmuş, peygamber zehirin etkisini gidererek hastayı kurtarmıştır.
Yılan zehiri içilmez. Burada yılan zehirinin ilaç olduğunu düşünmek gerekir. Zehir az miktarda bazı ilaçlara karıştırılarak kullanılır. İlaç da âb-ı hayat gibi hastaya can verir.
10. Beyit
Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurur gezer avare su
Su yıllardır senin ayağının bastığı toprağa varabilmek için başını taştan taşa vurarak avare avare gezer.
Burada da peygamber efendimizden Fırat ve Dicle nehirlerinin peygamber efendimizin ayak bastığı topraklara varabilmek için çağlayarak aktığı söylenmektedir.
Edebi sanatlar:
Suyun dağda, kırda akması peygamberimizin ayak toprağına erişme isteği şeklinde açıklanmıştır.Hüsn-i ta’lil sanatı var. Suyun başını taştan taşa vurması gibi doğal bir olayı da Fuzuli, bir ıstırap ifadesi gibi görerek ikinci bir hüsn-i ta’lil sanatı yapmıştır.Ayrıca suya, insanların yapacağı bir hareketi yaptırarak ve başından söz ederek teşhis yapılmıştır.
11. Beyit
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrum olmayam
Çeşme-i vaslın vere ben teşne-i dildâre su
Umduğum odur ki, mahşer gününde seni görmekten mahrum olmayayım. Sana kavuşmanın çeşmesi,senin güzel yüzünü görmeye susamış olan bana su versin.
Burada şair peygamberimiz Hz. Muhammet’e duyduğu sevgiden dolayı mahşer günü mahrum olmayacağını ve Hz. Muhammet’in şefaat ederek onu kurtaracağını umduğunu söylemektedir. Fuzuli öte dünyada, kıyamette peygambere kavuşmayı, susamış bir adamın bir çeşmeden kana kana su içmesine benzetiyor. Bütün umudunun da bundan ibaret olduğunu söylüyor.
Edebi sanatlar:
Çeşme-i vasl sözüyle, kavuşma çeşmeye benzetilerek teşbih-i beliğ yapılmıştır.
Konuyla İlgili Sorular ve Cevaplar:
1. Şiire göre suyun en büyük arzusu nedir?
Suyun en büyük arzusu sevgilinin yanı, Hz.Muhammet’in yaşadığı topraklara varabilmektir.
2. Gönlün ateş ile tutuşmasının sebebi nedir?
Gönlün ateşle tutuşup yanmasının sebebi, şairin aşık olmasıdır.
3. “Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su” dizesini açıklayınız.
Şair burada bahçıvanın ne kadar uğraşırsa uğraşsın sevgilinin yüzüne benzer bir gülü yetiştiremeyeceğini söylemektedir. Bu beytin mazmunu Hz. Muhammet’tir. Burada Hz. Muhammet’ten bahsedilmektedir. Böylece şair Hz. Muhammet gibi birinin bir daha dünyaya gelmeyeceği gerçeğini dile getirmiştir.
4. Şiire göre su, senelerce nasıl ve niçin akmaktadır? Burada olduğu gibi bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatma sanatına ne denir?
Şiire göre su senelerdir sevgilinin ayak bastığı topraklara, yani Hz. Muhammet’in yaşadığı yerlere varabilmek için çağlayıp akmaktadır. Burada olduğu gibi bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatma sanatına hüsn-i ta’lil sanatı denir.
5. Kıyamet günü şairin en büyük arzusu nedir? Niçin?
Şairin kıyamet günü en büyük arzusu, hasretiyle yanıp tutuştuğu Hz. Muhammet’in yüzünü görmektir.