Tanzimat’tan bu yana yazılan edebî ürünlerin önemli kaynaklarından biri de bu bilim dalıdır. Özellikle roman, hikâye ve tiyatro eserlerinde yazarlar konuları için geçmişten hazır malzeme bulduklarından çok sık bu alana başvururlar. 17. yüzyılın ilginç bir olayı olan Genç Osman’ın öldürülmesi üç tiyatro yazarımız tarafından işlenmiştir. Konuları aynı da olsa her yazar olayların sebep ve sonuçlarını çağdaş yorumlarla vermektedir. Yazarların bu eserlerde günümüz insanına vermek istedikleri mesajları vardır.
1.a Bu parçada edebiyatın tarih ile ilişkisi nasıl açıklanmıştır? Yazınız.
Türkler 10. yüzyıldan itibaren İslam dinini kabullenmiş ve bu yüzyıldan başlayarak İslâmî kültür ve Arap, Fars şiirinin etkisiyle Türk şiiri yeni anlatım biçimleri kazanarak yeniden şekillenmeye başlamıştır.
b. Bu cümleden hareketle edebiyat- din ilişkisini açıklayınız.
Metin (DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL )
Hak Teâla’ya Deli Dumrul’un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: “Deli Dumrul’un babasının anasının canını al, o iki helâlliye yüz kırk yıl ömür verdim” dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.
2.a Yukarıdaki parça hangi hikayeden alınmıştır?
b. Bu hikayenin Türk edebiyatındaki önemi nedir?
“ Gelibolu’da savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve “Komutanım, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?” dedi. “Delirdin mi?” der gibi baktı teğmen.
“Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş, büyük olasılıkla ölmüştür bile, kendi hayatını da tehlikeye atma sakın.” Asker ısrar etti ve teğmen “Tamam!” dedi. “Git o zaman.” İnanılması güç bir mucize oldu. Aslan asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü, birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti, sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü: “Sana hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim, bu zaten ölmüş.”
“Değdi komutanım.” dedi asker.”
“Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?” dedi teğmen.
Asker: “Yine de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağ idi. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.” Arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı: “Dostum! Geleceğini biliyordum, geleceğini biliyordum!”
3. Yukarıdaki hikayenin olay örgüsünü yazınız.
4. Aşağıda verilen cümlelerdeki yazım yanlışlarını bularak doğrusunu yazınız.(2+2+2+2+2)
Şehirlerdeki betonlaşma hareketi küçükten büyüğe herkezi üzmekteydi. Komşuların hepsi, evlerini terkedip apartman yapılmasına izin vermişlerdi. Bir tek biz kalmışdık buna boyun eğmeyen. 1945’de evlenen annem ve babam yıllardır bu bahçeli evde yaşamaktaydı. Bu evde birçok anı biriktirmişlerdi. Onlar için evden vazgeçmek, anılarıda yok saymaktı sanki. Geçmişteki güzellikleri unutmak kolay değildi.
–
Bir kentin renkleri olabilir mi? Çocukluğumu geçirdiğim İstanbul’un, rüyalarıma bile giren renkleri vardı ( ) Mesela evlerin yakut kırmızısı, zebercet yeşili, gece mavisi, kehribar sarısı kapıları hiç çıkmaz aklımdan. Çocukken hepsini hayran hayran izler ( ) defterime resimlerini çizerdim. Şimdi gökdelenlerin karanlık camlarının renkleri süslüyor şehri. Ben de o korkunç binaları her gördüğümde içimden haykırıyorum ( ) Çocukluğumun renkleri, geri dönün ( )
5. Bu parçada parantezle belirtilen yerlere uygun noktalama işaretlerini yazınız. (2023 TYT)
6. Aşağıdaki metinde verilen fiilimsileri bulup çeşidini belirterek yazınız. (2+2+2+2+2)
Her insan duygu, düşünce ve hayallerini, bilgilerini aktarmak için iletişim kurar. İletişimin temel ögesi dildir. Dili kalıcı kılıp nesillere aktaran da yazıdır. Yazı, duygu ve düşünceleri gözlem ve birikimlerimizden yararlanarak güzel, doğru ve etkili ve dikkat çeken bir biçimde yansıtır.
Azıcık ferahladı. Sezdiğini düşünmeye başladı. Bu; tabiatın, ilmin, irfanın ötesinde bir hakikatti. Evet, işte
“Kızılelma!”
… Ne olduğunu sanki biliyor fakat söyleyemiyordu. Hâlbuki vezirler, kazaskerler, beylerbeyi… Hayır, hiçbir şey sezmiyorlardı. Birisinin lafı ötekininkine uymuyordu. Kimi Çin, kimi Hint, kimi Sint, kimi Viyana, kimi Roma, diyordu. Kızılelma bunlardan hiçbiri değildi! İçinden:
— Belki hepsinden daha kıymetli bir yer, dedi.
7.Bu parçanın anlatıcısını ve bakış açısını yazınız.
8. a.Türkçenin elde bulunan ilk yazılı metinleri Türkçenin hangi döneminde yazılmıştır?
b. Eski Türkçe hangi Türkler zamanında kullanılmıştır?
Selçuklular Döneminde Arapça ve Farsça, Anadolu’da bilim ve edebiyat dili haline geldi. Farsça, yazışmalarda resmî dil olarak kullanılmaya başlandı. Devlet adamları ve aydınlardan bazıları toplantılarda Farsça konuşmaya başladı. Anadolu’da dille ilgili böyle bir durum devam ederken 1277’de Karamanoğlu Mehmed Bey bir ferman yayınladı. Bu fermanla “Bugünden sonra divanda, dergahta, bârgâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” emrini verdi.
8.Bu parçaya göre Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçeyle ilgili ferman yayınlamasının asıl amacı ne olabilir?
9.Okuduğunuz metin o dönemin sosyal ve kültürel yaşamıyla ilgili size nasıl bir fikir vermektedir? Açıklayınız.
10.sinif turk dili ve edebiyatı 1.donem 1.yazili sorulari E grubu İNDİR.