Yazılı Soruları

12.Sınıf Edebiyat 2.Dönem 1.Yazılı Ders Notları

4.ÜNİTE: ROMAN
YAPRAK DÖKÜMÜ- REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Romanın Özeti:
Otuz yaşına kadar dahiliye kaleminde çalışmış olan Ali Rıza Bey dürüst, namuslu bir memurdur. Annesiyle kız kardeşi 2 ay arayla ölünce İstanbul’dan soğur ve Suriye’ye gider. Suriye’den dönünce Anadolu’da çalışır. Kırk yaşına doğru evlenir. Görevi Trabzon dolaylarında iken bir kadının kaçırılması olayına adı karışır, haksız yere işten atılır. İstanbul’a döner, işsiz olduğu için eski öğrencisi Muzaffer, müdürü olduğu bir şirkette ona iş ayarlar. Aynı gün oğlu Şevket bir bankada memur olarak iş bulur.
Ali Rıza Bey’in Fikret, Leyla, Necla adında üç kızı, Şevket adında bir oğlu vardır. Oğlu Şevket çalıştığı bankada daktilograf olan “Ferhunde” ile evlenir. Ferhunde eğlenceye, giyime çok düşkün, üstelik dedikoducu biridir.
Gelin, Leyla ile Necla’yı da ayartır, onlar da eğlence, giyim düşkünü olur çıkar. Evde eğlenceler, çay partileri düzenlenmeye başlanır. Bu durum evdeki geçim sıkıntısını arttırmıştır. Zaten evden hoşnut olmayan Leyla ve Necla’nın kendi kafalarına uyan bir gelin gelince hoşnutsuzlukları iyice artar. Ev ikiye bölünmüştür. Evde sık sık kavga çıkmaktadır.
Geçim sıkıntısından ve kavgalardan bıkmış olan evin büyük kızı Fikret, bile bile birkaç çocuklu, yaşlı dul bir adamla evlenir. Böylece aile ağacının ilk yaprağı düşmüş olur.
Bir müddet sonra evin gelini Ferhunde evi terk eder. Zenginliğe ve giyime düşkün olan Necla ise zengin diye bir Suriyeli iş adamıyla evlenir. Adam alır kızı, götürür Suriye’ye. Suriye’de Necla kötü bir sürpriz ile karşılaşır. Adamın zaten birkaç karısı vardır. Hata ettiğini anlayan Necla kendisini kurtarmaları için ailesine mektuplar yazar durur. İkinci yaprak da böylece kopmuştur. Bu arada evin kişileri azaldığı, sıkıntıların arttığı için yaşadıkları büyük ev satılır, daha küçük bir ev alınır.
Evin oğlu Şevket sıkıntıları atlatmak için bankadan geri ödemeyi düşünerek gizlice para alır, ödeyemez; zimmetine para geçirmekten hapse girer. Üçüncü yaprak da düşer.
Evin küçük kızı Leyla iffetini kaybedip kötü yola düşer, bir avukatın metresi olur. Bu nedenle Ali Rıza Bey, Leyla’yı evden kovar. Bu da dökülen dördüncü yapraktır.
Karısı Hayriye Hanım ise avukatın metresi olan kızı Leyla’nın yanına taşınmıştır. Olanlardan çok etkilenen ve yapayalnız kalan Ali Rıza Bey felç geçirir, hastanelere düşer. Babasının elinden tutan ise evden kovduğu kızı Leyla olur. Onu yanına alıp ona çok iyi bakar, kısa zamanda iyileşir Ali Rıza Bey. Ancak arkadaşları kızı Leyla’nın durumunu yüzüne vurup durduğu için kahrolmakta, mutsuz bir şekilde yaşamaktadır.
TEMA: Yanlış Batılılaşma
KONU: Modernleşme sürecindeki Türk toplumunda sosyal değişimle yitirilen değerlerin bir ailede sebep olduğu dağılma ve yıkım
Metindeki çatışmalar:
Kişiler arasındaki iç ve dış mücadeleler, anlaşmazlıklar çatışmaya örnektir. Burada Ferhunde’nin rahat tavırlarına karşı Ali Rıza Bey ile Fikret’in geleneksel tavrı çatışmayı ortaya çıkarır.
Metnin olay örgüsü:
• Ali Rıza Bey ve ailesinin Trabzon’dan ayrılıp İstanbul’a gelmesi Ali Rıza Bey’in bir şirkette çalışmaya başlaması ancak ahlak anlayışına aykırı durumlarla karşılaştığı için şirketten ayrılarak işsiz kalması
• Ali Rıza Bey’in işsiz kalmasıyla ailenin geçimini oğlu Şevket’in yüklenmesi ve Şevket’in orada tanıştığı Ferhunde ile evlenmesi
• Ferhunde’nin ailenin yaşam tarzını değiştirmesi ,Ali Rıza Bey’in büyük kızı Fikret’in bu duruma tepki olarak evlenmesi ve Adapazarı’na yerleşmesi
• Ailenin artan masraflarını karşılamakta zorlanan Şevket’in banka kasasından gizlice para alıp hapse düşmesi, Ferhunde’nin evi terk etmesi
• Ali Rıza Bey’in kızı Necla’nın, kardeşi Leyla’nın nişanlısı ile evlenmesi ve Suriye’ye gitmesi, Leyla’nın zengin bir avukatla yaşamaya başlaması
Ali Rıza Bey’in Leyla’yı evden kovması, sonrasında felç geçirmesi ve kızı Leyla’nın yanında yaşamaya başlaması

Metnin kişileri ve bu kişinin özellikleri:
Ali Rıza Bey: ailesine, değerlerine düşkünlüğü ve son dönem Osmanlı aydınını temsil etmesi yönüyle tip özelliği göstermektedir.
Şevket : Babası gibi iyi yetişmiş, namuslu, karakter sahibi bir kişidir. Ailesine de son derece bağlıdır.
Hayriye Hanım: Ali Rıza Bey’in karısıdır. Kocasına sadık, saygılı, saf ve cahil bir kadındır. Önceleri kocasının sözünün dışına çıkmazken değişen yaşam koşullarıyla birlikte kocasının istemediği davranışlar yapan biri haline gelmiştir.
Fikret: Ali Rıza Bey’in büyük kızıdır. Babasına en çok destek çıkan, onun gibi ahlaki değerlere önem veren, olgun bir kızdır. Fikret, kız kardeşleri gibi güzel değildir. Üstelik yüzünde, göz hastalığı yüzünden bir leke kalmıştır. Kız kardeşleri gibi giyime, süse ve eğlenceye düşkün değildir.
Ferhunde: Rahat tavırlı, paraya ve eğlenceye düşkün, dedikoduyu seven, saygısız biri
Metindeki zaman ve mekan:
Zaman: Kesin bir tarih verilmemekle birlikte olayların, Cumhuriyet öncesi yıllarda, Osmanlı devletinin son dönemlerinde geçtiği anlaşılmaktadır. Yer yer zamanda geriye dönüşler yapılmıştır.
Mekan: Yaprak Dökümü adlı romanda olaylar ağırlıklı olarak İstanbul’da geçmektedir. Adapazarı ve Suriye de mekân olarak romanda yer almaktadır.
Metinde kullanılan anlatım biçimleri ve anlatım teknikleri:
Romanda diyalog, iç konuşma, anlatma, gösterme, özetleme anlatım tekniklerine başvurulmuştur.
Eserin üslubu:
Realist görüş açısıyla ve roman diline uygun bir ustalıkla yazılan romanda; okuyucuyu sıkmayan, sıcak, içten, yapmacıksız bir anlatım şekli kullanılmıştır. Yazar, okurun dikkatini dağıtacak benzetme ve mecazlardan kaçınmıştır. Uzun tasvirler yerine doğal ifadeler kullanmaya özen göstermiştir. Roman, herkesin anlayabileceği sade, açık ve yalın bir dille yazılmıştır. Konuşmalar, günlük konuşma diline uygun olarak doğal ve canlıdır.
Yazar ile eser arasındaki ilişki:
Reşat Nuri, eserlerinde realist bakış açısını kullanarak gözlemlere geniş ölçüde yer verir. 1932’de yayımladığı bu romanında da sosyal bir konuyu ,bir ailenin çöküşünü ele almıştır. Bu eserde toplumsal gözlem diğer eserlerine nazaran daha fazladır.
Reşat Nuri’nin diğer romanları: Gizli El, Çalıkuşu, Damga, Dudaktan Kalbe , Akşam Güneşi , Bir Kadın Düşmanı , Yeşil Gece , Acımak…

ÜÇ İSTANBUL- MİTHAT CEMAL KUNTAY
ROMANIN ÖZETİ
Albay Salim Bey, 93 Harbi’nde (1877 Osmanlı-Rus Savaşı) şehit düşmüştür. Albay Salim Bey’in karısı Naciye ve oğlu Adnan, İstanbul’a göçerler. Adnan, eğitim görmesi için Darüşşafaka’ ya yerleştirilir. Darüşşafaka’ yı ve Mekteb-i Hukuku başarıyla bitiren Adnan, bir gazetede edebiyat üzerine yazılar yazmakta ve “Yıkılan Vatan” adında bir roman üzerinde çalışmaktadır. Aksaray’daki küçük evinde veremden yatan annesiyle yoksul bir hayat süren Adnan, hayatını yazarlık ve öğretmenlikle kazanmaya başlar. Maliye Nâzırı’nın kızı Süheylâ’ ya edebiyat, Abdülhamit’in adamı Erkân-ı Harp Müşiri’nin kızı Belkıs’a tarih dersi verir. Belkıs, Miralay Hüsrev adlı biriyle evlidir. Miralay Hüsrev, zengindir. Lüks içinde yaşamaktadır ve karısı Belkıs’ı sevmemektedir. Ders verdiği Süheylâ, Adnan’a âşık olmuştur. Adnan ise Belkıs’a âşıktır. Adnan, Süheylâ ile Belkıs arasında kalmıştır.
Adnan, Selânik’te gizli kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Adnan, cemiyetin İstanbul’da güvenilir adamı olur. Adnan, Sakallı Vasfi’nin jurnaliyle hapse girer; kısa bir süre sonra da serbest bırakılır. Meşrutiyet günlerinde İttihat ve Terakki iktidara gelir. Adnan, İstanbul’a dönmüştür. Adnan; Sakallı Vasfi’yi, kendisini saraya ihbar eden kişiyi, İttihat Terakkicilerin arasında görünce gözlerine inanamaz. Her şey hızlıca değişmektedir. Belkıs’ın Erkan-ı Harp Müşiri olan babası, ifadesi alındıktan sonra sürgüne gönderilir. Belkıs ve ailesi zor günler geçirmektedirler. Hacizler, evlerinin satılışı gibi olayların ardından Belkıs, kocasından boşanır. Adnan ise hâlâ Belkıs’a âşıktır. İttihat ve Terakki’nin İstanbul’daki önemli adamlarından olan Adnan, avukatlığa başlamıştır ve her geçen gün zenginleşmektedir.
Adnan’ın bu iyi günlerinde Belkıs, onunla evlenmeyi kabul eder. Adnan ve Belkıs evlenirler ve Nişantaşı’nda bir konak tutarlar. Adnan, çok sevdiği Belkıs’a kavuşmuştur ama onun dünyasına bir türlü girememektedir, aralarında hep bir mesafe vardır. Birinci Dünya Savaşı bitmiştir ve mütareke günleri başlamıştır. Adnan, arananlar arasındadır ve saklanmaktadır. Adnan, bu zor günlerde hem parasını hem karısını kaybeder. Parası için Adnan’la evlenmiş olan Belkıs, zengin bir Rus prensiyle yakınlaşmıştır. Adnan’la Belkıs boşanırlar. Mustafa Kemal, Samsun’a çıkmıştır. Ortalık karmakarışıktır. Adnan’ın tanıdığı birçok kişi hem yurt dışında hem yurtta bir çürüme içinde yok olmaktadır. Adnan, Tepebaşı’nda bir otelde kalmaktadır. O günlerde, eski dostlarından bir prensin daveti üzerine onların köşküne taşınır. Dört gözle Ankara’dan kendisine gelecek olan vekillik davetini bekler ama Adnan artık kimsenin umurunda değildir. Adnan kaldığı bu köşkte Süheylâ ile karşılaşır ve sonrasında evlenir. Adnan veremdir. Tekrar avukatlığa dönse de bütün müşterilerini kaybetmiştir. Süheylâ, eşinden gizli verdiği paralarla bütün işleri döndürmektedir. Bir çocukları olur ve adını Salim koyarlar. Adnan’ın hastalığı ilerlemiştir ve yazıhanesini kapatmak zorunda kalır. Artık bütün zamanını evde geçiren Adnan’ın son günleridir. Adnan, kısa bir süre sonra ölür ve cenazesi çok az kişinin katılımıyla kaldırılır. Süheylâ’nın yaşamında ise artık oğlu Salim vardır. Adnan, acı hatıralarıyla geçmişte kalmıştır.
Metnin teması: Değişim / Toplumsal değişim
Metnin konusu: Üç dönem (II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet, Mütareke yılları) İstanbul’da yaşanan sosyal ve siyasal değişimler ve bunun insanlar üzerindeki etkileri
Metindeki çatışma:
Eski – yeni çatışması
Metnin olay örgüsü:
*Avukat olan Adnan’ın öğretmenlik yaparak geçimini sağlaması, Belkıs ve Süheyla’ya ders vermesiyle gelişen olaylar neticesinde hayatının değişmesi,
* Adnan’ın İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmesi, tutuklanması, serbest kaldıktan sonra İstanbul’a gelerek avukatlığa başlaması ve zenginleşmesi,
*Adnan’ın Belkıs ile evlenmesi, mütareke ile birlikte kaçıp saklanan Adnan’ın aranması, karısı Belkıs’ın onu terk etmesi,
*Adnan’ın bir prensin köşküne yerleşmesi, orada Süheyla ile karşılaşması ,onunla evlenmesi, vekil olma beklentisinin boşa çıkması,
*Adnan’ın verem olunca avukatlık bürosunu kapatmak zorunda kalması, oğlu Salim’in doğması, kısa süre sonra veremden Adnan’ın ölmesi.

Metindeki kişiler ve özellikleri:
Adnan: Romanın başkarakterdir. Eserin başında 20 yaşlarında olan Adnan, romanın sonlarında öldüğünde 50 yaşlarındadır. Adnan, İstanbul’un üç dönemini de görür. Bunlar; II. Abdülhamit dönemi, İttihat ve Terakki dönemi ve Milli Mücadele dönemidir. Bu üç dönemde Adnan’da önemli değişmeler olur. İlk dönemde yoksul ve idealist bir genç olan Adnan, ikinci dönemde zengin ve ünlü biri, üçüncü dönemde ise hasta ve önemsenmeyen biri haline gelir.
Şair Mehmet Raif: Değişmeyen tek insandır. Mehmet Akif’i temsil eder. Kendiyle barışık, toplumun yenileşmesine açık, samimi biridir. Raif genellikle suskundur, az konuşur.
Belkıs: Üç Batı dili bilen, batılı tarzda yaşayan bir kızdır. Miralay Hüsrev’le evlidir. Belkıs baba tarafından Rum’dur. Üç İstanbul’da üç ayrı erkekle evlenir ve bütün kocaları çöküşün temsilcileridir. Kendisi de en sonunda çöker
Süheyla: Adnan’ın 2. eşidir. Sevgiye önem verir. İlk eşinden gerekli sevgiyi göremediği için ayrılmıştır.
• Bunun dışında romanda Şair Raif, Hidayet, Tevfik Hoca, Dağıstanlı Hoca, Salih Zeki, Erkan-ı Harp Müşiri, Miralay Hüsrev, Sakallı Vasfi, Maliye Nazırı gibi kırka yakın karakter yer alır.

Metindeki zaman ve mekan:
Zaman: Roman Abdülhamit döneminden başlayarak Ankara hükümetinin kurulduğu yıllarda son bulan bir süreci işlemiştir. Bu dönem Osmanlının yıkılış günleri ile Ankara’nın doğuş günlerini İstanbul penceresinden izleyen bir dönemi kapsamaktadır. Süre olarak Adnan’ın yaşantısına bakarak romanın 30-40 yıllık bir süreyi kapsadığı söylenebilir.
Mekan: Romanın ana mekânı İstanbul’dur. 20.yüzyılın başlarındaki İstanbul’un belirli mahalle ve semtleri canlı bir şekilde romanda yer alır. Fakir semtler halkın inançlarıyla; zengin çevreler servet sahiplerinin bakış açısıyla verilmiştir. Romanda bazen yoksulların yaşadığı bir sokak veya ev, bazen de bir konak ya da sarayın tasviri görülür.

Metinde kullanılan anlatım biçimleri ve teknikleri:
Romanda diyalog, iç konuşma, anlatma, gösterme, özetleme anlatım tekniklerine başvurulmuştur.
Yazarın üslubu: Yazıldığı dönemin özelliklerini başarılı bir biçimde yansıtan roman, etkileyici bir gözlem gücüne sahiptir. Anlatıcı; olayları, kişileri, mekânı ve bunlar arasındaki ilişkiyi aktaran hâkim bakış açısına sahiptir. Modern anlatım teknikleri kullanılsa da romanda geleneksel anlatım tarzının izleri görülür. Bunlardan en belirgini yazarın “olumsuzu gösterme” çabasıdır. Eser, baştan sona Adnan karakterinin, önemsiz görülen önemli düşüncelerinin ironi ile aktarımından oluşmaktadır. Anlatılan olaylar, eleştirel dilin sunduğu imkânlarla okura, tarihsel gerçekliği sorgulatmaktadır. Tüm olaylar neden sonuç ilişkisi içerisinde tahlilci bir düşünme deneyimini okuruna kazandırmaktadır. Bunu yaparken de betimleyici bir dil kullanarak, olay, kahraman ve mekânın okurun zihninde canlı bir şekilde kalmasını sağlamaktadır.

Yazar ile metin arsındaki ilişki:
Mithat Cemal. Bu eserde, Osmanlı devletinin son dönemlerinden değişik portrelerin yanında; siyaset dünyası, töreler, kültür, gelenek gibi birçok alanda İstanbul’a dair ayrıntıları yansıtmıştır. Yazarın bu eseri, Türk romancılığının gelişimi açısından önemli bir aşamadır. Tarihi üç döneme ışık tutan eser, yazıldığı dönemin özelliklerini de yansıtan Türk edebiyatının klasikleri arasında yerini almış bir romandır.

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ-AHMET HAMDİ TANPINAR

ROMAN ÖZETİ:
Hayri İrdal, fakir bir ailede dünyaya gelir. Dayısının ona doğum gününde hediye ettiği saatle, saatlere olan merakı başlar. Ailede de saatlere olan ilgi hep vardır. Dedesinden kalan “mübarek” adını verdikleri saat evin en önemli köşesinde muhafaza edilir. Hayri İrdal, gençlik yıllarında Nuri Efendi’nin yanında saat tamiri işini öğrenir. Burada geçirdiği yıllar hayatının en güzel zamanlarıdır. Nuri Efendi, zamana, hatta dakikaya bile çok önem verir. Zamanın israfı ona göre çok büyük bir günahtır. Hayri İrdal, Nuri Efendi’den saat tamir etmeyi öğrenirken, diğer yandan onun bakış açısıyla da hayata bakmaya başlamıştır.
Hayri İrdal, Nuri Efendi’nin vefatından bir süre sonra askere gider. Döndükten sonra Abdüsselam Bey’in evindeki onun yardımcısı olan Emine ile evlenir ve birlikte yaşamaya başlarlar. Abdüsselam Bey geçmişte zengin bir adamdır. Zamanla etrafa karşı borçlanmaya başlar. Abdüsselam Bey, Hayri ile Emine’nin çocuğu Zehra’yı çok sevmektedir. Ölümünden sonra bütün mirasını çocuğa bırakır. Ne var ki, Abdüsselam Bey’in borçlarından başka mirası yoktur. Reddi miras yapan Hayri’ye kimse inanmaz. Latife olarak söylediği Şerbetçibaşı Elması’nın Abdüsselam’ın olduğunu söylemesi diğer mirasçıları ve mahkemeyi hareketlendirir.
Bu arada Hayri ile Emine’nin ikinci çocukları Ahmet dünyaya gelir. Hayri, akli dengesinin muayenesinin tespiti için hastaneye yatırılır. Bu sürede Dr. Ramiz Bey ile tanışır. Bir süre teşhis için yatırılır. Emine bu sürede iki çocuğu Zehra ve Ahmet’le yoksullukla baş etmeye çalışır ve bu mücadelede hastalanır. Hayri İrdal, hastaneden çıktıktan bir süre sonra Emine’yi kaybetmesiyle iki çocukla ve fakirlikle baş başa kalır.
Zamanını kahve köşelerinde tüketirken çocuklarıyla da ilgilenmez. Pakize adlı bir kadınla ikinci evliliğini yapar. Bir süre farklı işlerde çalışmasına rağmen düzenli bir hayatı olamaz. İşinde ve evliliğinde düzeni bir türlü sağlayamamıştır. Dr. Ramiz’in tanıştırdığı Halit Ayarcı sayesinde hayatına damga vuran ikinci kişiyle karşılaşır. Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ın saatlere olan ilgisi nedeniyle Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü kurar. Çalışanları öncelikle kendi etraflarından seçerler.
Nuri Efendi ile Halit Ayarcı zihniyet ve dönem farklılıkları olsa bile aynı noktada buluşarak Hayri Bey’in hayattaki rolünü belirlemişlerdir. Bu iki insan sayesinde zamanın, saatin hatta dakikanın bile önemini öğrenir. Kurdukları enstitü kısa zamanda herkes tarafından sevilir, desteklenir hatta yurt dışından bile teklifler gelmektedir. Hayri İrdal, artık zengindir. Evinde partiler verip yabancı misafirleri ağırlamakta, fakat bu kültüre ait olmayan eşi ve yakınlarıyla komik duruma düşmektedir.
Hayri İrdal, “Ahmet Zamani Efendi” adlı kitabı çıkarıp , daha sonra saate benzeyen enstitünün binasını oğlu Ahmet ile tasarlayınca ününe ün katar. Hayri İrdal, enstitü çalışanlarının yaşayabilecekleri evlerin tasarlanmasını ister. Şimdiye kadar yapılan her şeyi destekleyenler, iş kendilerinin oturacakları evlere gelince kabul etmezler. Bu Hayri İrdal’da büyük bir hayal kırıklığı yaratır. Bunun üzerine Halit Ayarcı çok dertlenir ve enstitüyü kapatma kararı alır.
Bir süre sonra Halit Ayarcı trafık kazası geçirir. Hayri İrdal, Halit Ayarcı’yı en son geçirdiği kaza sonucu evinde görebilmiştir.

Metnin konusu ve teması:
Tema: Değişim…
Konu: Eski ile yeni arasında bocalayan Türk aydınının eleştirilmesi
Metindeki çatışma:
Eski – Yeni / Hayal-Gerçek çatışması
Metnin olay örgüsü:
* Hayri İrdal’ın çocukluğu ve hayal dünyasının yansıtılması, Hayri İrdal’ın 1.Dünya Savaşı’na katılması ve gerçek dünyayla yüzleşmesi
* Hayri İrdal’ın Abdüsselam Bey’le tanışması, Emine ile ilk evliliğini yapması, Zehra’nın doğması, Abdüsselam Bey’in ölümü ile borç içinde kalmaları
* Hayri İrdal’ın işsiz kalması, Halit Ayarcı ile tanışması, Saatleri Ayarlama Enstitüsü macerasının başlaması, oğlu Ahmet’in doğması, Hayri İrdal’ın Ahmet Zamani Efendi hakkında kitap yazması ve alay konusu olması
* Amerikalı heyetin ziyaretinden sonra enstitünün kapatılmasına karar verilmesi, Halit Ayarcı’ nın trafik kazasında şüpheli ölmesi
Metnin kişileri ve özellikleri:
Hayri İrdal: Romanın baş kahramanıdır. Hayri Bey’in saatleri ayarlama konusunda kimileri tarafından sıklıkla eleştirilen büyük bir tutkusu vardır. İstanbul’un eski bir mahallesinde büyüyen, hayalperest ve umutsuz bir gençtir. Hayatı boyunca bir türlü istediği gibi yaşayamaz ve sürekli hayal kırıklıkları yaşar.
Mümtaz: Hayri İrdal’ın yakın arkadaşıdır. Şehir planlama uzmanıdır. İstanbul Belediyesi’nde çalışmaktadır.
Saniye: Hayri İrdal’ın eşidir. Eşinin saatleri ayarlama konusundaki tutkusuna anlayışla yaklaşan bir karakterdir.
Nuran: Hayri İrdal’ın öğrencisi ve yakın dostudur. Hayri İrdal’a karşı büyük bir saygı besler.
Suat: Mümtaz’ın oğludur ve Hayri İrdal’ın öğrencisidir. Babası gibi şehir planlaması konusunda ilgilidir. Babasıyla birlikte İstanbul’un modernleşmesi için çalışmalar yürütür.
İhsan: Hayri İrdal’ın eski öğrencisi ve yakın arkadaşıdır. İstanbul’da gazetecilik yapmaktadır. Hayri İrdal’ı eleştiren bir karakter olarak karşımıza çıkar.
Metindeki zaman ve mekan:
Zaman: 19. yüzyılın sonunda yer alır ve hikaye 20. yüzyılın yarısına kadar devam eder.
Mekan: İstanbul
Metinde kullanılan anlatım biçimleri ve teknikleri:
Romanda ironi, diyalog, iç konuşma, anlatma, gösterme, özetleme anlatım tekniklerine başvurulmuştur.
Yazarın üslubu:
Eserin dil ve üslubu oldukça başarılıdır. Gelişen olaylar şairane bir dille ve akıcı bir üslupla kaleme alınmıştır. Tanpınar, romanda kullandığı zengin dil ve üslubuyla, okuyucuları İstanbul’un eski mahallelerinde bir yolculuğa çıkarır.
Yazar ile eser arasındaki ilişki:
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” toplumumuzun bu değişme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor.
Tanpınar, zaman kavramını bir yandan geleneksel Türk kültüründeki anlamıyla, bir yandan da modern dünyanın değişen değerleriyle birlikte ele alır. Romanda, zamanın hem geçmişe hem geleceğe açılan bir pencere olduğu, hem de insanın iç dünyasını yansıttığı görülür. Saatleri Ayarlama Enstitüsü aynı zamanda, bir dönem eleştirisi niteliğinde bir romandır. Romanda, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan toplumsal değişimler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar eleştirel bir bakış açısıyla ele alınır. Romanda, özellikle bürokrasinin ve modernleşmenin getirdiği olumsuzluklar vurgulanır.
Yazarın diğer romanları: Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Aydaki Kadın, Mahur Beste

YILANLARIN ÖCÜ-FAKİR BAYKURT
ROMANIN ÖZETİ:
Kara bayram, fakir bir köy olan Karataş köyünde yaşamaktadır. Yaşadığı ev, babasından kalmıştır. Bu ev tek odalı bir evdir. Karısı Hatçe, iyi huylu bir insandır, yumuşaktır, pek sesini çıkarmaz. Kara Bayram’ın anası Irazca da onlarla yaşamaktadır. Babadan miras eski dökük bir evde karısı, üç çocuğu ve anasıyla ile birlikte yaşamlarını sürdürürler. Tüm mal varlığı ikamet ettiği ev, tarım ile uğraşacağı bir arsa- bu arsa küçüktür aynı zamanda- tarlayı sürmesine yarayacak bir de öküzdür. Annesi Irazca tuttuğunu koparan, herkese diş geçiren, haksızlık karşısında susmayan bir kadındır. Dertli bir kadındır, ihtiyardır. Köylüye baskı uygulayan ve onları ezen muhtara sesini çıkaran da sadece Irazca Ana’dır.
Kara Bayram’ın eşi Hatça ise sessiz ve mülayim, evine bağlı, sakin tavırlı, çocuklarına bakan bir kadındır. Kıt kanaat geçinerek sürdürdükleri hayatında huzurlu yaşarlar.
Yarım akıllı olan ve köyün delisi denilen Haceli yüzünden huzurları bozulur. Haceli , Fatmaca’ nın kocasıdır. Haceli eşi Fatmaca ile beraber rutubet kokan, yıkık dökük eski bir evde kardeşi ile beraber yaşamını sürdürür. Kendine yeni bir ev inşa etmeye karar verir. Köyün muhtarı olarak görev yapan Hüsnü’ye danışır ve onun fikrini sorar. Bunun yanında Haceli, Karataş Köyü muhtarlığının da kurul üyelerinden biri olarak görev almaktadır.
Muhtar Cımbıldak Hüsnü adalet bilmeyen, hak hukuktan haberi olmayan, eşitliği es geçen, mazlumu sömüren, gücünün yettiği herkesi ezen, yaman ve çirkef, kurnaz, iki yüzlü, zengin yalakası, karaktersiz ve acımasız bir insandır. Muhtar, Haceli’ye arazi satın alıp yeni ev inşa etmek istediğini söyler. Uygun yer bulunmaması sebebi ile de Kara Bayram’ın evinin önündeki yeri satın alabileceğini ve oraya ev inşa edebileceğini bildirir.
Kara Bayram’ın babası yoktur, yetimdir, kardeşe de sahip değildir, onu savunacak ve kollayacak kimse bulunmamaktadır. Yoksuldur, parası yoktur, sesini çıkaramaz kimseye, mazlumdur diye düşünmektedir muhtar da . Fakat olaylar muhtarın istediği gibi ilerlemez .
Haceli evin önünde bulunan kısmı satın alır ve daha sonra işçi getirip orayı kazdırmaya başlar. Bayram ve annesi Irazca da buna razı gelmez. Sebebi de köylük yerde ahır, evin arka tarafında bulunur ve hayvan pislikleri de ahırın arka kısmına gönderilir. Bu durumda Haceli’nin yapacağı ahırdaki yer alan pislikler Bayram’ın evinin önüne gelmiş olacaktır. Fatmaca da çok pasaklı ve pis bir kadındır böyle şeylerle uğraşmaz. Onlar da bunu bildiğinden bu işe karşı çıkarlar ve tepki gösterirler.
Bir gece Irazca temellerin içine pislik ve toprak koyar ve onların içini doldurur. Haceli bunu muhtara haberdar eder. Eskiden Fatmaca Bayram’a aşıktır ama Haceli ile nikahlanmak zorunda kalmıştır. Irazca’nın planından dolayı Bayram da Fatmaca’dan hoşlanmaya başlar. Irazca, Haceli’ye ait kerpiçleri paramparça eder ve Haceli bunu görür çok sinirlenir. Sinirden Hatça’yı döver. Hatça çocuğunu düşürür. Aylarca yatakta hasta yatar. Irazca kaymakama ulaşır ve ona her şeyi anlatır. Muhtarın onlara yaptıklarını teker teker söyler. Kaymakam da muhtara cephe alır, ona hak ettiği şekilde muamele eder ve Irazca’nın evinin önüne ev yapılmasına da izin vermez. Muhtar, doktor çağırıp Hatça’yı tedavi ettirir. Bayram mahkemeye varıp kendisini şikayet edeceğini ve ona dava açacağını, yaptıklarına karşı sessiz kalmayacağını söyler ama onu haklı bulmama ihtimallerinden de korkmaktadır. Fikrinden vazgeçecek gibi olsa da bazen, annesi delirir ve tuhaflaşır. Bayram da mahkemeye gidip yılanlardan öç almak için yola koyulur.

Metnin tema ve konusu:
Tema: Direniş / Hayata karşı direniş
Konu: Bir ailenin uğradığı haksızlığa karşı direnişi ve mücadelesi
Metindeki çatışmalar:
Haksızlık-Direniş, köylü-bürokrat, zengin-fakir
Metnin olay örgüsü:
*Kara Bayram’ın karısı,3 çocuğu ve anasıyla yaşadığı fakir hayatın tanıtılması
*Haceli’nin arsa satın alıp Irazca Ana’nın evinin önüne ev yapmaya kalkışması, Kara Bayram’ın ve anasının buna karşı çıkması
*Irazca’ nın evin yapımına engel olması ve türlü planlar içine girmesi, Bayram’ın karısını Fatmaca ile aldatması,Hatca2nın çocuğunu düşürmesi ve Irazca’nın kaymakamdan yardım istemesi
*Kaymakamın muhtara cephe alıp ona evi yaptırmaması, Bayram’ın yılan olarak gördüğü zenginlerden öç almak için mahkemeye gitmesi
Metnin kişileri ve bu kişilerin özellikleri:
Irazca: Yaşlı ve güçlü bir kadın tipi olarak yer alır. Oğlu Bayram’ın üzerinde otoriteye sahip olan ve evi yöneten Irazca’dır.
Bayram: Irazca’nın iyi niyetli ,çalışkan oğludur. Babası yoktur.
Hatçe: İyi huylu bir insandır, yumuşaktır, pek sesini çıkarmaz. Evine bağlı, sakin tavırlı, çocuklarına bakan bir kadındır.
Haceli: Yarım akıllı olan ve köyün delisi denilen bu adam Fatmaca’nın kocasıdır.
Muhtar Cımbıldak Hüsnü : Adalet bilmeyen, hak hukuktan haberi olmayan, eşitliği es geçen, mazlumu sömüren, gücünün yettiği herkesi ezen, yaman ve çirkef, kurnaz, iki yüzlü, zengin yalakası, karaktersiz ve acımasız bir insandır.
Metnin zaman ve mekanı:
Zaman: Toplumsal ve siyasal yapının sorgulandığı roman, Demokrat Parti iktidarı (22 Mayıs 1950–27 Mayıs 1960) döneminin ilk yıllarını ele alır.
Mekan: Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı seksen evli Karataş köyü, Kara Bayram’ın evi, Muhtarın evi, Irazca’nın kardeşi Sultanca’nın evi, köyün camisi, Nuri’nin kahvesi gibi kapalı mekânlar, Haceli’nin ev yaptıracağı yer, köy meydanı…

Metinde kullanılan anlatım biçimleri ve teknikleri:
Romanda diyalog, iç konuşma, anlatma, gösterme, özetleme anlatım tekniklerine başvurulmuştur
Romanda yazarın üslubu:
Yazar yerele ait sözcükleri cümle halinde düşünceye dönüştürmüştür. Yerel sözcüklere çeşitli ekler ekleyerek yeni sözcükler oluşturur. Anlamca tüm sınırlılıkları ortadan kaldırmıştır. Karakterlerini bir bildiriyi okur gibi konuşturan yazar ustalığını da bu yolla gösterir. Olayların gerçek bir mekânda geçtiği romanda, Doğu kültüründe önemli bir simge olan ‘yılan’ın kullanılması dikkat çeker. Romanda kötülük simgesi olarak yer alan yılan, işlevsel bir görev üstlenir. Güçsüz ve ezilen sınıfı temsil eden Kara Bayram’ın ailesinin yılanlarla olan mücadelesi aynı zamanda, onların güçlü ve ezen sınıfla yaptıkları mücadelenin de simgesel boyutunu oluşturur.

Yazar ile metin arasındaki ilişki:
Yılanların Öcü (1958), Fakir Baykurt’un köy romanı niteliği taşıyan ve yazarın ilk romanı olması hasebiyle önem arz eden eseridir. Köy Enstitülü bir yazar olarak toplumun gerilimlerini yakalamış ve durumu kendi perspektifinden aktarmıştır. Baykurt’un ilk atandığı şehrin, doğduğu Burdur’un seksen haneli Karataş Köyü olması dikkat çekicidir. Eser, hem yoğun kültürel malzemesiyle, hem de döneme ayna tutuşuyla köy romanları arasında önemli bir yere sahiptir. Fakir Baykurt, halkının sorunlarına eğilmiş; insanların yozlaşmasını, adaletsizliği ve fakirliği eleştirmiştir.

Fakir Baykurt’un romanları: Irazca’nın Dirliği, Onuncu Köy, Tırpan, Kaplumbağalar…

GÜN OLUR ASRA BEDEL- CENGİZ AYTMATOV
ROMANIN ÖZETİ

Gece yarısıdır. Tren istasyonunda görevli olan Yedigey, karısının kendisine doğru yaklaştığını görür. Kötü bir haber getirdiğini anlar. Karısı Ukubala, Kazangap’ın evinde vefat ettiğini, şimdi de yalnız olduğunu söyler. Yedigey, hemen şefe haber vermesini ve yerine birini göndermesini ister karısından. Karısına tüm haneleri uyandırmasını da tembih eder. Bir süre sonra Uzun Adilbay görevi devralmak için gelir. Yedigey, hanelere doğru yola alırken Sarı Özek adı verilen uzay üssünün bulunduğu yerden ateş hortumu gibi bir şeyin yükseldiğini görür. Kozmonotlar hakkında çok şey duymuştur; ama yine de boş bulunarak şaşırır. Bu uzay gemisi Parite’de oluşan olağanüstü bir durumdan dolayı gizlice gönderilmiştir. Konvansiyon uzay gemisi, Amerika ile Rusya’nın ortak projesinin ürünüdür. Parite uzay istasyonu kenetlenmeye hazır uzay gemilerine cevap vermemektedir.
Sekiz küçük haneden oluşan Boranlı köyünde uzun yıllardan beri İlk kez biri ölmektedir. Ölünün nereye gömüleceğine bir türlü karar verilemez. Yedigey, Kazangap’ın kutsal Ana Beyit mezarlığına gömülmesi gerektiğini söyler. Vasiyeti bu doğrultudadır. Başta Kazangap’ın oğlu Sabitcan olmak üzere herkes buna karşı çıkar. 30 km uzaklıkta olan bu yere götürmenin gereksiz olduğunu söylerler. Sabitcan, acele işinin olduğunu, o kadar vaktinin olmadığını diyecek kadar ruhsuzdur. Yedigey, çok sinirlenir ve isterse gömme töreninde bulunmayabileceğini, kendisinin arkadaşı Kazangap’ın son yolcuğunda üzerine düşeni yapacağını anlatır. Bu tartışmadan sonra Kazangap’ın vasiyetinin yerine getirilmesine karar verilir. Bu arada, Sabitcan gibi şehir dışından gelen Kazangap’ın kızı Ayzade abisine bağırır ve zahmet edip de karısının gelmemesine kızar, Sonra sohbet koyulaşır. Sabitcan içip gülerek yeni fırlatılan uzay gemisi hakkında çok biliyormuş gibi bir şeyler anlatır. Yedigey, bir evladın babası daha gömülmeden bu kadar neşeli olabileceğine inanamaz.
Bütün bunlar olup biterken, Parite’de ilginç şeyler olmaktadır. Konvansiyon uzay gemisi, bütün dünya ile ilişkisini kesmiştir. X gezegeninde araştırma yapacak olan bu gemi Amerika ve Rusya için çok önemlidir. Bir başka uzay gemisi gönderilir bu gemiye ulaşmak için. Fakat gemide kimse yoktur. Yalnızca bir mektup bırakılmıştır. Mektup, iki kozmonota aittir. Bu iki kozmonot bazı uzaylılarla irtibata geçmiştir. Orman Göğsü isimli bir gezegene mensup olan bu uzaylılar onları gezegenlerine davet etmiştir. Dünya dışı bir uygarlığı merak eden kozmonotlar görevlerini bırakarak bu gezegene uzaylıların yardımı ile gitmeye karar vermişlerdir. Yöneticilerine de iç savaş ve dünyadaki gereksiz kavgaların son bulmasını tavsiye etmektedirler. Kozmonotlar, son olarak gittikleri gezegenden onlarla bağlantıya geçip gördüklerini anlatacaklarını söylemektedir. Bu olağan dışı gelişme üzerine Amerika ve Rusya yetkilileri gizli görüşmelere başlarlar.
Yedigey, köyde ölü yıkamayı âdet ve dine göre tek bilen kişi olduğundan sabah erkenden kalkar ve arkadaşını yıkayıp kefenler. Adilbay’a da işi öğretmeye çalışır. Çünkü kendisi öldüğünde onu yıkayacak, duasını yapacak kimse yoktur. Bu işlemleri yaparken bir yandan dua etmekte, bir yandan bütün hayatı gözlerinin önünden geçip gitmektedir. Savaştan ayrılışı, eşi ile bu köye gelişi, Kazangap’la dostlukları bir bir hatırına gelir. Daha sonra Kazangap’ın naaşı bir keçeye sarılarak traktöre konur. Yola çıkılır. Fakat onları mezarlıkta Sarı Özek üssü ile ilgili olağanüstü bir olay beklemektedir.
Uzayda bilinmeyen bir gezegende olan iki kozmonottan tekrar mesaj gelir. Orman Göğsü gezegeni hakkında bilgi verilmektedir. Başka bir güneş sisteminde bulunan bu gezegende insanlar koyu tenlidir. Manzaranın çok güzel olduğu, yeşillerle kaplı bir yerdir. Şehircilik doğaya uygun olarak gerçekleştirilmiştir, insanlar 200 yaşına kadar yaşayabiliyormuş burada. İklimi denetleyebiliyorlarmış. Savaş ve kavgaya asla yer yokmuş bu gezegende. Işık hızındaki aygıtları ile rahatlıkla dünyaya gelebilirlermiş bu insanlar. Fakat, dünyalıların rızası doğrultusunda gelip burayı tanımak istiyorlarmış. Kozmonotlar, uzaylıların dünyaya gelmek için izin rica ettiklerini iletirler. Bunun üzerine yetkililer bir toplantı gerçekleştirir. Toplantı sonunda karar verilene kadar kozmonotların hiçbir harekette bulunmamaları kararlaştırılır.
Yedigey ve diğerlerinin Ana Beyit’e iki saatlik yolları kalmıştır. Yedigey, Ana Beyit efsanesini hatırlar. Eskiden bu topraklara Juan Juanlar denilen çok vahşi ve gaddar bir millet sahip olmuştur. Bunlar ele geçirdikleri esirlere çok büyük bir işkence yapmaktadır. Ele geçirdikleri esirlerin saçlarını keserek üzerine deve derisi yapıştırırlarmış. Esirlerin saçları uzadıkça deriden dolayı beyne doğru yönelir. Bu hâlde olanların büyük kısmı beyni delinecek şekilde acılar çekerek ölür. Kalanları ise beyni tamamıyla saçla dolduğundan tüm geçmişini unutur. Bir hayvan gibi sadece yer, içer ve sahibinin emirlerini yerine getirirmiş. Bu tip insanlara “mankurt” denilmekteymiş. Buralarda Nayman Ana isimli bir kadının çocuğu bir savaş sonrasında bir daha bulunamamış. Nayman Ana, oğlunun ölüsü olmadığı için ondan umudunu hiç kesmemiş.
Bir gün, civardan bazı kişiler oğluna benzer birinin güneşin altında koyun güttüğünü söylemiş. Adamlar kafasındaki deve derisini görünce onun mankurt olduğunu anlamışlar. Acılı ana, oğluna kavuşmak için hemen yola koyulmuş. Oğlunu görünce ona sarılmış. Fakat oğlan ona boş gözlerle bakmış ve onu tanımadığını söylemiş. Kadın ne kadar dil dökse de çocuk boş gözlerle bakmaya devam etmiş. Sahibi olan Juan Juan gelmiş ve esirine bir silah vererek annesini öldürmesini istemiş. Çocuk, bir mankurt olduğundan hiç düşünmeden annesine ateş etmiş, kadın oracıkta ölmüş. Ana Beyit bu kadının mezarı imiş. Yedigey, çok duygulanarak bu efsane ile eski günlerinin acı tatlı anılarını da hatırlar. Arkadaşı öğretmen Abutalip’i ve suçsuz yere tutuklanıp, ölüşünü hatırlar. Bu arada, uzay istasyonundaki gelişmeden yetkililerin dışında dünyada kimsenin haberi yoktur.
Uzay istasyonunda uzun süren toplantılar sonunda dünyada uzaylılara yer olmadığı kararı çıkmıştır. Dünya kendinden daha barışçı bir uygarlıkla tanışmak istememekte, kozmonotlar da istenmeyen kişiler ilan edilmektedir.
Yedigey ve yanındakiler nihayet mezarlığın olduğu yere ulaşırlar. Fakat her yer çelik telle çevrilmiştir. Silahlı bir asker de nöbet tutmaktadır. Buranın artık yasak bölge olduğunu, kimsenin girmeyeceğini söyler onlara. Ne yapsalar anlatamazlar. Yedigey tek isteklerinin Kazangap’ı gömmek olduğunu anlatsa da karşısındaki yetkililer onu dinlemez bile. Yakında Ana Beyit mezarlığının üzerinde de bir şehir kurulacağını söylerler. Sabitcan, boşuna geldiklerini söyleyerek bağırmaya başlar. Yedigey, ölünün geri götürülmesinin uygun, olmayacağını anlatarak tellerin hemen yanı başına Kazangap’ı gömer. Kendisinin de buraya gömülmesini vasiyet eder. Birkaç gün sonra, Yedigey tekrar bu yere gelir. Amacı yetkililerle konuşarak Ana Beyit mezarlığının onlar için önemini anlatmaktır. Fakat yanı başından ateşler saçan bir roket uzaya fırlatılır. Ne kadar kaçsa da ateş parçacıklarından kurtulamaz.

Metnin konusu ve teması:
Tema: Hayat mücadelesi /Asimilasyon…
Konu: Hayatın zorluklarına göğüs geren, yokluklar içerisinde varlıklarını idame ettirmeye çalışan, kimselerin yaşamak istemediği, çorak, verimsiz arazilerde yaşamaya çalışan insanların yaşam mücadelesi
Metindeki çatışmalar:
Asimile olmak-milliyetçilik
Metnin olay örgüsü:
*Yedigey’in Kazangap’ın ölüm haberini aldıktan sonra hazırlık yapması, cenaze işlemlerine tüm Boranlıları dahil etmesi,
*Yedigey’in ve yanına aldığı 5 kişinin Ana-Beyit mezarlığına doğru yola çıkması, yol boyunca Yedigey’in geçmişi düşünüp anılarını hatıra getirmesi,
*Uzay istasyonunda yaşanan aksaklıkların ve alınan yeni kararların belirtilmesi,
*Ana-Beyit mezarlığının kapatılması ve Kazangap’a yeni mezar yeri belirlenmesi, Yedigey’in hesap sormaya gitmesi
Metnin kişileri ve kişilerin özellikleri:
YEDİGEY: Romanın baş kahramanıdır. Savaşmış geleneklerine bağlı önder bir kişiliği vardır. Eşine ,çocuklarına ve dostlarına bağlı olduğu kadar töresine yurduna da bağlıdır. Çok çalışkandır. Hiç boş durmaz. Kazangap’la birlikte 40 sene Boranlı İstasyonunda makasçı olarak çalışmıştır. Arkadaşı Abutalip ölünce onun dul kalan eşi Zarife’ye büyük bir aşk beslemiştir.
UKUBALA: Kocasını seven, artık yaşlılığı iyiden iyiye hisseden yardımsever bir kadındır. İki kız çocuk annesidir.
KAZANGAP: Yedigey’in çok eski bir arkadaşıdır. Köye yerleşmesinde ve işi bulmasında büyük katkısı vardır. Romanın başında ölür ve hep anılarla romana konu olur.
ABUTALİP: Coğrafya öğretmeni. Savaş suçlusu denilerek suçsuz yere öldürülür
ZARİFE: Abutalip’in eşi, öğretmen. İki erkek çocuk annesi, gururlu ve çalışkan bir kadın. Eşinin ölümünden sonra Yedigey’in kendisine olan aşkını anlayınca köyü terk edecek kadar ahlaklı bir kadın.
Metindeki zaman ve mekan:
Zaman: 1.Dünya Savaşı sonrası ,1950’li yıllar
Mekan: Boranlı kasabası, Sarı Özek Bozkırı, Alma Ata
Metinde kullanılan anlatım biçimleri ve teknikleri:
Romanda diyalog, iç konuşma, anlatma, gösterme, özetleme anlatım tekniklerine başvurulmuştur. Geriye dönüş tekniklerine fazlasıyla başvurulmuştur.
Romanda kullanılan üslup:
Yazarın akıcı üslubu, kurgudaki başarısı bu ön araştırmalarıyla yakından ilgilidir. Akıcı bir üsluba sahip olan Aytmatov, olayları adeta bir zincir halkası gibi ardı ardına bağlayarak akan bir su gibi anlatmıştır. Dili son derece sade ve açıktır.
Yazar ile metin arasındaki ilişki:
Yazar Kırgızistan doğumludur. Kırgız geleneklerini, yaşam biçimlerini, coğrafi güzelliklerini, efsanelerini en güzel biçimde bu romanda anlatmaktadır.
Cengiz Aytmatov’un romanları: Cengiz Han’a Küsen Bulut, Toprak Ana, Dişi Kurdun Rüyaları, Dağlar Devrildiğinde, Kassandra Damgası

12. sinif edebiyat 2. dönem 1. yazili ders notu işlendi.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap