Edebi Şahsiyetler

KAHRAMANLIKLA MANDACILIK ARASINDA KALMIŞ BİR AYDIN: HALİDE EDİP

 

Halide Edip Adıvar

Bu yazı yaklaşık bir ay önce yazılacaktı. Halide Edib’in dört kitabının – Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Handan, Sinekli Bakkal – okumaları üzerinden kurgulanmış küçük bir Halide Edib yazısı olarak düşünülmüştü. Yazıya başlamadan önce yazının kurgusundaki kimi boşlukları doldurmak amacıyla bir internet araştırmasına giriştim. İp de burada koptu. Bir yığın makaleye göz attım. Örneğin kimileri 1920 koşullarında Halide Edib’in “manda”yı savunmasının anlayışla karşılanması gerektiğini, kimileri de en başından beri Amerikan çıkarları için çalıştığını savunuyordu. Öyle ki kendisi gibi Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu olan Latife Hanım ile Atatürk’ün evliliğini bile Halide Edib’le ilişkilendirip bundan çeşitli sonuçlara ulaşanlar vardı. Tüm bunları çöpe atarak işe başlamaya karar verdim. Ancak bir konu yazının bir ay gecikmesine neden oldu. Halide Edib ve eşi Adnan Adıvar’ın, adlarının Atatürk’e suikast olayına karışması nedeniyle, 14 yıl sürgün yaşmak zorunda kalmaları… Bu başlıkta belli bir noktaya ulaşmadan böyle bir yazıyı yazamayacağımı anladım.

İzmir Suikastı için kurulan mahkemelerde her ikisi de aklanıyor. Türkiye’ye 1939’da İsmet İnönü’nün çağrısıyla dönüyorlar.

Çocukluk ve gençlik yılları:

Halide Edib, İstanbul’da Saray’a yakın bir ailede büyüyor. Baba Mehmet Edib Bey saray kâtiplerinden. Abdülhamit sarayında çalışsa da hürriyet kahramanı Mithat Paşa’nın ölüm haberini aldığı gece büyük bir acı yaşıyor. İkinci Meşrutiyet’te ise İttihat ve Terakki azasıdır. Halide, annesini çok küçük yaşta kaybettiği için anneanne(haminne olarak anıyor) Eyüp Sultanlı Nakiye Hanım tarafından büyütülüyor. Bu güngörmüş, yüce gönüllü, cömert Osmanlı hanımefendisi Halide’yi besleyen en önemli manevi kaynak olarak öne çıkıyor. Öyle ki Halide Edib’in hemen her kitabına bir şekilde yansıyan Mevlevilik anneanneden kalan bir mirastır. Daha sonra Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde aldığı Batılı eğitime, etkilendiği E. Zola, B. Russell gibi pozitivist aydınlara rağmen Mevlevilik onun için Doğulu köklerinin en müstesna yanı olarak önemini hep koruyacaktır. Çocuk ve genç Halide, “mor salkımlı ev” olarak betimlediği evde ve bu evin çevresindeki konaklarda Osmanlının son elli yılına tanık olmuş, bu çalkantılı dönemin içinde bir şekilde yer almış birçok önemli kişiliği yakından tanıma olanağı bulur. Bu özgür, renkli, kozmopolit, yer yer çatışmalı ortam genç Halide’nin entelektüel kişiliğinin gelişmesine oldukça değerli katkılar yapar.

Mor Salkımlı Ev’deki yıllar daha çok Abdülhamitli yıllardır. İstibdadın acımasız yüzünün canlı tanıklarındandır. Aydınların, özgürlükçülerin, erdemli insanların baskı gördüğü, hırpalandığı yıllardır. Şanslı olanlar Batılı başkentlere kaçarlar. Birçok değeli insan Libya ve Yemen çöllerinden geri dönemez.

Abdülhamit’in tuluatçı Abdürrezzak’ın şöhretinden korkarak onu saraya bağlamasını, “Hakiki despotlar, siyasi olsun olmasın, daima her nev’i şöhretten korkarlar.” sözüyle açıklıyor. Bilindiği gibi Abdülhamit muhaliflerini kimi zaman ödülle, kimi zamanda cezayla kontrol altında tutmaya çalışıyor. Yazarın Sinekli Bakkal romanındaki Rabia’nın babası orta oyuncu Kız Tevfik tiplemesi üzerinden anlattıkları da despot iktidarların sanatın özgürleştirici gücünden nasıl korktuklarını ve bu nedenle sanatı ve sanatçıyı hep kontrol etme ve baskı altında tutma çabası içinde olduklarını ortaya koyması bağlamında ilginçtir.

Genç Halide, aklının ve ruhunun henüz olgunlaşmaya başladığı bu yıllarda yoğun iç çatışmalar yaşamaktadır. Bu çatışma Tanzimat’la birlikte Batı’dan gelen pozitivist düşünceyle geleneksel İslam düşüncesi arasındaki çatışmadır. Özellikle, “Müslüman olmayan herkesin cehennemde yanacağı” biçimindeki İslam inancı genç Halide’yi rahatsız etmektedir. Yakın çevresinde dostluk kurduğu birçok değerli insanın din farkı nedeniyle cehenneme gidecek olmasını bir türlü kabullenemez. Halide Edib, ilk gençlik yıllarından itibaren İslam’ın mutaassıp yorumlarını sorgulamış, sufi-Mevlevi anlayışı benimsemiştir.

Yine bu döneme ait en önemli olaylardan biri de riyaziye hocası Salih Zeki ile yaptığı evliliktir. Halide Edib henüz on yedi yaşındadır. “Handan” romanı büyük oranda bu ilk evliliğiyle ilgili yaşadığı çatışmalar, hayal kırıkları üzerine kuruludur. Doğu ile Batı arasında kalmış bir kadının birey olma sancılarını, aldatılışını, yasak aşkını ve sonunda bovarizmi çağrıştıran ölümünü anlattığı bu roman birçok bakımdan Türk edebiyatı için ilktir. Nihayet Salih Zeki’nin Halide Edib’in üzerine ikinci bir eş istemesi üzerine Salih Zeki’den boşanır. Çünkü Halide Edib, çok eşli bir babanın kızı olarak büyümüştür. Aldığı modern eğitimin de etkisiyle poligamiye karşı kesin bir tutum alan ilk Osmanlı feministlerindedir. Bütün yazılarında, bütün eserlerinde kadının özgürleşmesi, çok eşliliğin onur kırıcılığı önemli bir yer tutar.

İkinci Meşrutiyet’in sağladığı özgürlük ortamında Tanin gazetesinde özellikle kadın sorunları üzerine yazılar yazması gericilerin hışmına uğramasına neden olur. İlk ölüm tehditlerini bu yıllarda alır. 31 Mart İsyanında yine irticanın hedefidir. Kendini ve çocuklarını güvende hissetmediği için Mısır’a oradan da İngiltere’ye geçer. Burada H.R. Nevinson, Masefield, B. Ruessell, A. Toynbee gibi dönemin önemli aydınlarıyla tanışma fırsatı bulur. Belki de bu yıllarda ve daha sonra tanıştığı önemli batılı aydınların liberal eğilimleri ve Wilson ilkelerinin yarattığı iyimser hava Birinci Dünya Savaşı’nın ağır koşullarıyla birleşince onu Kurtuluş Savaşı yıllarında mandacı eğilimlere savurmuştur. Emperyalizm denen bir olgudan neredeyse hiç söz etmez, medeni Batı’nın Türklerin temel hak ve hürriyetlerine, anav atanlarına dokunmayacağına dair samimi bir inanca sahiptir.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise Cemal Paşa ile Beyrut’tadır. İttihat ve Terakki’nin Ermeni tehcirine karşı çıkmış. Burada büyük bir yetimhane kurarak savaş mağduru Ermeni, Arap, Kürt çocuklarının hayatta kalmaları için insanüstü bir çaba göstermiştir. Bu okulda Montessori eğitim yöntemini kullanarak sorunlarla baş etmeye çalışır. Halide Edib’in eğitimci kişiliği yazarlığının, kadın hakları aktivistliğinin gölgesinde kalsa da dikkate değerdir.

Anadolu’ya kaçış:

Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Osmanlı Mondros Mütarekesi’ni imzalamış, bir zamanların kudretli başkenti İstanbul İngilizlerin denetimine girmiştir. Hemen ardından da İzmir’i Yunanlılar işgal etmiştir.

Padişah Vahdettin’in İzmir’in işgaline sessiz kalması, Halide Edib’in halkın hissiyatını padişaha aktarmak için saraya halkın temsilcisi olarak gitmesi, padişahın Halide Edib ve arkadaşlarını kabul etmemesi onun açısından bir dönüm noktasıdır. Halide Edib bu anı, “ İçimde Osmanlı hanedanının son günlerini yaşadığı hissi hâsıl oldu.” sözüyle tarihe not düşer. Yunan işgalini telin amacıyla İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda büyük bir miting düzenlenir. Bu mitingin konuşmacılarından biri de Halide Edib’tir. Mitingde tarihi bir konuşma yapar. İlk kez Müslüman bir kadın geleneksel kalıpları kırarak politik bir kimlikle öne çıkmaktadır.

Koşullar İstanbul’da kalmayı olanaksızlaştırmıştır. İngilizler ve iş birlikçileri İstanbul’u yurtseverler için yaşanması zor bir yer haline getirmiştir. Nemrut Mustafalar, Sait Mollalar, Dürrizade Abdullahlar İstanbul’un yeni efendileridir. Halide Edib ve eşi Doktor Adnan Bey çok zor ve tehlikeli bir yolculuğun ardından Ankara’ya ulaşmayı başarırlar. Öyle ki yakalanmaları durumunda sonlarının ölüm olacağı kesindir. Zaten bir süre sonra Mustafa Kemal, Ali Fuat Paşa, Kara Vasıf, İsmet Paşa, Doktor Adnan, Halide Edib gibi birçok yurtsever İngilizlerin ve Damat Ferit Hükümeti’nin ortak kararıyla idama mahkûm edilirler.

Türkün ateşle imtihanı başlamıştır. Hayatı konaklarda, yalılarda geçmiş, hali vakti yerinde, iyi eğitimli bir İstanbul hanımefendisi de bu imtihanın en ön saflarında olacaktır. Hem de öyle macera peşinde falan değildir. Halkının kaderiyle kendi kaderini ortaklaştırmış bilinçli bir yurtsever olarak yer almaktadır bu imtihanda. Artık savaşın orta yerindedir. Onbaşı Halide zaman zaman Batı basınında çıkan haberleri bir rapor haline Mustafa Kemal’e sunar, zaman zaman hasta bakıcılık yapar…

1918 – 1923 yılları tüm yurtseverler için ölüm kalım yıllarıdır. İç isyanların bastırılarak düzenli ordunun kurulması ve zaferin kazanılmasıyla kritik eşik geçilir. Mustafa Kemal dehasıyla, kararlığıyla, cesaretiyle tarihin büyük kahramanları arasındaki yerini alır. Ancak zaferde payı olan isimli isimsiz birçok kahraman vardı. Antimilitarist kimliğiyle Halide Edib’i çok etkileyen Miralay Nazım Bey’in savaşın en kritik aşamasında adeta kendini feda etmesi bu adsız kahramanlık örneklerinden sadece biridir. Yine Anadolu kadını da bu zaferin adsız neferlerindendi. Sovyetler Birliği’nin Kurtuluş Savaşı’na desteğini yazar yok saymasa bile küçümser. Hâlbuki akademik tarih çalışmaları Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında Sovyet desteğinin önemini vurgular.

Çerkez Ethem’in Kurtuluş Savaşı’na katkıları ve isyanı, sürgündeki İttihatçıların yurda dönme çabaları ve Mustafa Kemal’in buna şiddetle karşı çıkması, çeşitli çevrelerin adeta günah keçisi yaptığı İsmet Paşa’nın Kurtuluş Savaşı boyunca bir sağduyu ve özveri abidesi olarak öne çıkması, Yunan generali Trikops’in teslim olması bu yılların önemli olayları olarak yazarın notları arasına girer.

Yazar’ın Mustafa Kemal ile ilgili anlattığı iki anıyı paylaşmakta yarar var. Yunan ordusunun ilerlediği bir dönemde arkadaşları Mustafa Kemal’e, Ankara’nın düşme olasılığına karşı Sivas’a çekilmeyi önerirler. Mustafa Kemal bu öneriyi, “Artık çekileceğimiz bir yer yoktur, burada çarpışıp öleceğiz.” yanıtıyla karşılar.

Diğer bir anı ise epeyce dedikodu kokuyor. Mustafa Kemal’in Halide Edib için “ Bu hanımefendinin tek başına askerler arasında dolaşmasını doğru bulmuyorum.” dediği söylenir. Halide Edib bunu zaferin ilk günlerinde İsmet Paşaya açar. İsmet Paşa, “ Sizi temin ederim ki bu doğru olamaz. O, sizden daima hürmetle söz eder.” diyerek Halide Edib’i teskin eder.

Artık zafer kazanılmıştır. Sıra yeni Cumhuriyet’in kurulması ve inşasına gelmiştir. İşte bu süreçte Kurtuluş Savaşı’nın birçok önemli kahramanıyla Mustafa Kemal’in yolları ayrılır. Bunlardan biri de Kurtuluş Savaşı’nın Onbaşı Halide’sidir.

Sonuç:

Halide Edib yakın tarihimizin en önemli kadın kahramanlarından biridir. Ufku açık bir Osmanlı aydını, Kurtuluş Savaşı kahramanı, başarılı bir romancı, kadın hakları savunucusu, çağdaş bir eğitimci… Günümüzde kendini “liberal” olarak adlandıran kimi çevreler Halide Edib üzerinden Cumhuriyet ve Mustafa Kemal karşıtlığı yapmaktadırlar. Ebetteki Halide Edib liberal, hür fikirli bir aydındır. Zaman zaman da Mustafa Kemal ile görüş ayrılıkları olmuştur. Son noktada Onbaşı Halide’nin yeri Batılı fonlardan aldıkları paralarla ülkemize karşı kurulan kumpaslarda aktif roller üstlenenlerin yanı değildir. Onbaşı Halide’nin yeri Türkiye ilericilerinin, yurtseverlerinin yanıdır.

Türkün Ateşle İmtihanı’na yazdığı epiloğu şu cümlelerle bitirir:

“ İstiklal Savaşı’nın imtihanında en başta telakki edilen ve sembol olan Mustafa Kemal Paşa vardı. İşte bundan dolayı onun devrinde eziyet çekmişlerin bile, kalplerinde daima bir yeri vardır. O, sonu gelmeyen hürriyet alanındaki çabalamaların bir sembolüdür.”

Mor salkımlı Ev’in Handan’ı, Sinekli Bakkal’ın Rabia’sı, Kurtuluş Savaşı’nın Onbaşı Halide’si insanlığın ateşle imtihan edildiği bir zaman diliminden geçerken yurtseverliğiyle, vicdani duruşuyla, medeni cesaretiyle umut aşılamaya, öğretmeye devam ediyor.

TURGAY ÇİMEN

Mini sözlük:
antimilitarist: 1. Militarizm karşıtı olan kimse. 2. Askeri güç kullanımı ve savaşa karşı koyan kimse. 3.Barışsever olan kimse.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap