Makale

Öğretmen Nasıl Giyinmeli?

Sınıfta ders dinlemek üzere oturup da elini şakağına dayayan talebe için öğretmen, tükenmez bir seyir sahnesi, canlı bir tablodur. Dersi alaka ile dinleyebilmek için onun üstüne başına gözünün kaymaması, dikkatin saplanmaması lazımdır. Hele eğer anlatılan ders biraz fena ve bu canlı tablo biraz zengince ise artık ders mers yoktur. Talebe tepesinden başlar ve ders zili çalınca belki de tırnağına gelemez. Meselâ o gün hoca yeni tıraş olmuş ve saçlarını ondüle yapmışsa artık hocanın dudağı bahsin kısımlarını sıralarken talebenin gözü kıvrımları saymaya başlar. Bir kıvrımla öteki arasındaki mesafeyi ölçer. Ondan başka bir dalgalı saç tedaisine geçer. Yeni hayal âleminde bir müddet dolaştıktan sonra dikkat kuşu tekrar öğretmenin başına konar. Hâlâ saçlarındadır. Bakınız bu öğretmenin favorileri biraz uzun, ensesindeki saçlar da sanki testere ile kesilmiş gibi. Acaba kendisi de böyle yaparsa ona nasıl gider? Fakat onun şakaklarında sakal biraz az. Mamafih usta bir berber bunu güzel yapabilir. Şimdi bizim dalgacı, şehrin en güzel caddelerini dolaşmaktadır. Acaba hangi berberde tıraş olsa? Caddeleri de bir hayli ölçtükten sonra karşısında gezinen veya söylenen öğretmenin yüksekçe bir hareketiyle yine kendine gelir. Henüz hocanın şakağından aşağı inmemiştir. O sırada boyun bağı üzerinde parlayan bir iğne gözlerini kamaştırır. Hakikaten bu ne güzel şey. Acaba kaça alınabilir? Yoksa elmas filân mı? Acaba bu öğretmen onu yüksekbir fiyata satın alacak kadar zengin midir? Belki de ona, bunu hediye etmişlerdir. Kendisine de birisi böyle bir şey hediye etse, tanıdığı zengin mi yok?

Hangi boyun bağı üzerine takacak? Bakalım öğretmenin kravatına.. Ha.. Açık mavi… Üzerinde kırmızı benekler de var. Bazı yerleri de parlak sarı, bazen gökkuşağı rengi alıp gözleri kamaştırıyor.

Öğretmenin yüksekçe çıkan bir kelimesiyle yine kendine gelir. Hocanın suratına bakar. Fakat hocanın elbisesinin de gözlerinde bıraktığı tesir henüz kaybolmamıştır. Ya bu elbisenin rengi ne kadar frapan! Sokakta yürürken her halde yüz metreden göze çarpar. Yalnız omuzları o kadar hoşa gitmiyor. İçinde değnek varmış gibi… Fakat mademki bu hoca daha yeni Paris’ten geldi. Demek ki en yeni moda bu. Ah Paris….

Manken kılıklı insanlar, dekolte roblu, beyaz şapkalı kadınlar, uzun uzun tramvaylar, otolar, yüksek binalar, heykeller, mağazalar artık birer birer gözlerin önünden resmi geçit yapar… Fakat bir arkadaşın garip bir itirazı dalgacıyı yine hayalinden ayırarak havaî bir hatla Paris’ten kaldırıp sınıfın ortasına indirir. Konunun galiba oldukça alâkalı bir yerindeyiz, biraz dinlese fena olmaz…

Fakat nasıl oldu da demin öğretmenin cebindeki mendili görmedi? Bu bizim mendillerimize hiç benzemiyor. Tıpkı kocaman bir lahana yaprağı. Garip de bir rengi var. Acaba bu mendillerden İstanbul’da bulunur mu? İstanbul’da ne bulunmaz ki. İstanbul, ah o ne güzel bir yerdir. Geçen tatil gidip orada kamp kurmamışlar mıydı? Hele deniz.. Yazın o yakıcı günlerinde serin ve yumuşak bir döşek üzerine düşer gibi kendini bırakıvermek.. Şu anda da denize bir giriverse… Ne hoş tahayyül.. Daha dersten çıkmaya epeyce var. Böyle manasız şeyler düşünmek de insanı dersi dinlemekten daha çok yoruyor. Artık ne yapıp yapıp dersi dinlemeli…

Fakat ne mümkün. Öğretmenin her tarafında bir hususiyet gösteren kıyafeti, çocuğun gözlerini boyuna çekiyor ve dikkati kendisine bırakmıyor ki… O, ikide bir bakılan kol saati ne parlak bir maden.. Mübarek radyum mudur, nedir? Ya bağı? Bizim bildiğimiz bağ kayıştan olur. Bu, başka türlü bir şey. O da parlıyor. Öbür elinde de kelepçeye benzer bir şey var. Yeleğinin cebinden de küçücük siyah bir şey sarkıyor. Bu da kim bilir nedir? Belindeki kayışa, pantolonun ceplerindeki biçime, iskarpinlerine, çoraplarına bakın… Her birinde başka bir göz alıcı şey var…

Dikkat ve alakası biraz zayıf olan öğrenci bunları seyretmekle bitiremez ve bütün kabahat de kendisinin değildir. Dikkat denilen psikolojik hadise, intibaların esiridir. Psikolojide de, hak kuvvetlinin kaidesi hâkimdir. Bu sebeple, öğrenci en kuvvetli intiba hesabına çalışmaya mecburdur. Öğretmenin baştan aşağı göz alıcı ve tabiîliğin haricinde olan kıyafeti talebe üzerinde dersinden daha kuvvetli bir intiba bırakıyorsa zavallı çocuk ne yapsın! Hoca gelecek derse yine bu kıyafetle gelse belki artık eskisi kadar alâka uyandırmaz. Fakat ertesi gün daha başka büsbütün yeni bir kıyafette gelirse onları yine uzun müddet oyalar.

Kıyafete ait bu tedailerin, kadın hocalara tatbiki ile kaşın gözün ve dudakların şekillerini de buna ilave eder ve kız talebenin yaradılış itibariyle giyinme ve süslenmeye olan alakası düşünülürse bu sınıfta nasıl bir ders yapılacağı ve neler öğrenileceği kolayca tahmin edilir.

Fazla şık bir kıyafetin talebeye hoppalık, züppelik telkin edişinin fenalığı, bu dikkati dağıtma hadisesi yanında çok ehemmiyetsiz kalır. Hocanın en küçük hareketlerinin bile talebenin dikkatini dersten uzaklaştırmaya tesiri varken böyle dakikalarca gözü oyalayacak bir kıyafetin, dikkati, ders üzerinde bırakmasına imkân yoktur. Öğretmenin kıyafeti o kadar sade olmalı ki dersi dinlemek üzere ona baktığı zaman gözlü hiçbir şeye takılmamalı, elbise frapan bir renkte ve etraftakilerden ayrı görünecek bir biçimde olmamalı. Lacivert, koyu kahverengi, koyu gri daha tabii ve dikkati daha azçekicidir. Boyunbağı, yaka vesaire de mümkün olduğu dar elbisenin rengine yakın, hatta aynı renkmiş gibiolmalı, mendil, saat kordonu, kemer gibi şeyler de antin olmamalı ve mümkün mertebe göze görünmemeli. Elbise baştan aşağı aynı renkte, çorap ve ayakkabı da bu renge uygun olmalı. Kirli, pasaklı, düşük kıyafet de, çok kıyafet gibi her hususta aynı tesiri yapar. Her iki kıyafet de ayrıca talebenin hocaya olan hürmetini azaltır alay mevzuu olmaya ve tecavüzkâr hareketlere maruz kalmaya sebep olur, öğretmenin, öğrenci üzerindeki otoritesini düşürür.

Yazar:Vasfi Mahir Kocatürk

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap