İnceleme-Araştırma

Sabahattin Ali’nin Düşman Hikâyesinin İncelenmesi

Hikâyedeki ana karakter, günlük yaşamının tekrara ve sıradanlığa dönüştüğünü fark ettiğinde içsel bir boşluk hisseder. Sabahattin Ali burada, modern insanın karşılaştığı en büyük problemlerden biri olan monotonluk ve rutinleşmiş hayatın insan ruhunu köreltmesi sorununu gözler önüne seriyor.
Bu durum:
Karakterin hayata karşı ilgisizleşmesi,
Duygusal olarak donuklaşması,
Kendini sorgulamaya başlamasıyla açığa çıkıyor.

Sabahattin Ali, sıradanlığın bir tür körleşme yarattığını ve insanın bu körlüğün içinde kendi özünü, geçmişini, hatta vicdanını bile unutabileceğini gösteriyor.

Ana karakter, ilk bakışta sıradan bir hayat süren, düzenli bir yaşama sahip gibi görünen bir adamdır. Ancak hikâye ilerledikçe, bu dıştan sakin görünen yaşamın aslında içsel bir boşlukla dolu olduğu anlaşılır.

Sıkılmışlık ve anlamsızlık duygusu: Hayatının monotonluğu içinde anlam arayışı başlamıştır.

Tatmin eksikliği: Maddi ya da fiziksel olarak rahatsız bir yaşamı yoktur ama ruhsal olarak tatmin olamamaktadır.

Yabancılaşma: Hem çevresine hem de kendi geçmişine karşı yabancılaşmıştır. Bu da onun içsel yalnızlığını derinleştirir.

Sabahattin Ali’nin anlatmak istediği en güçlü fikirlerden biri: “Gerçeklik, sorgulamayla açığa çıkar.” Hikâyede karakter hayatını sorgulamaya başladığında birtakım “rahatsız edici” gerçeklerle karşılaşır. Ancak bu gerçekler ona huzur değil, çatışma getirir.
Bu yüzden:
Karakter, bu gerçekleri kabullenmek istemez,
Sorgulamayı bir noktada bırakır ya da bastırır,
Yeniden sıradanlığın konforuna sığınmak ister.

Bu da bize şunu söyler: Gerçeği bilmek bir erdemdir ama onunla yaşamak cesaret ister.

Hikâyedeki ilk çatışma, birbirinden farklı yollara savrulmuş eski iki arkadaşın tesadüfî karşılaşmasıyla başlar. Biri, toplumun kabul ettiği sınırlar içinde yaşayan, hayatını sıradan bir işle sürdüren ve kendini günlük rutine teslim etmiş bir adamdır. Diğeri ise, yasaların dışına çıkmış, polis tarafından aranan, suçlu ilan edilmiş bir kaçaktır.

Gece vakti evine doğru yürüyen adam, dışarıdan sıradan biri gibi görünse de, içinde fırtınalar kopmaktadır. Yolda ilerlerken yaptığı işi, kazandığı paraları ve yaşamının genelini sorgulamaya başlar. Kendini bildi bileli sürdürdüğü bu tekdüze hayatı düşünürken, ne çok şeyi farkında olmadan yaptığını ve aslında ne kadar az düşündüğünü kavrar. Bu düşünceler zihnini kemirir, sinirlerini altüst eder.

Kendi iç çatışmalarıyla boğuşarak evine vardığında, bahçe kapısından geçip eve girmek üzereyken, kapının bir girintisinde karanlık bir siluet fark eder. Önce korkuya kapılsa da, kısa sürede onun yardıma muhtaç eski arkadaşı olduğunu anlar. Gazetelerden okuduğu haberlerle arkadaşının bir suçlu olduğunu bilse de, ona karşı doğrudan olumsuz bir tavır takınmaz.

Yine de aralarındaki geçmiş ortak olsa da, bugün geldikleri noktalar oldukça farklıdır. Adam, onu ilk gördüğü anda bu farkı hisseder ve bunu sözleriyle açıkça ifade eder. Bu an, sadece iki eski arkadaşın karşılaşması değil, aynı zamanda farklı hayat tercihlerinin ve değer sistemlerinin çatıştığı bir sahnedir.

Sabahattin Ali’nin “Düşman” adlı hikâyesinde ev sahibi karakter, yalnız ve monoton bir yaşam süren, dışarıdan bakıldığında düzenli bir hayatı olan tipik bir kent insanı olarak karşımıza çıkar. Toplum düzeninin bozulduğuna inanan bu karakter, kimi insanların bu düzeni bozmaya hakkı olmadığını savunarak bireysel huzurunu, toplumsal düzen algısıyla temellendirmeye çalışır.

Karakterin dış görünüşü, onun yaşadığı hayatın simgesel bir yansıması gibidir: Yeni rugan iskarpinleri, çizgili pantolonu, eldivenleri ve paltosuyla klasik bir memur tipi olarak resmedilir. Az iş yaparak çok para kazanması, kumar oynaması ve bunu eğlence aracı olarak görmesi, içinde bulunduğu düzeni “doğru” olarak kabul ettiğini gösterir. Ancak bu yüzeysel konfor zamanla çatlamaya başlar. Karakter kendisini giderek artan bir boşluk duygusunun içinde bulur. Kumarla gelen kazanma hırsı, ardından gelen kayıplar, onun içsel dengesini bozar. Hayatını anlamlandırmakta zorlandığı bu süreçte yalnızlaşır, çevresiyle olan bağları zayıflar.

Bu psikolojik çözülme, karakterin yaşadığı mekânla doğrudan ilişkilidir. Evinin fiziksel yapısı — kapalı kapılar, kimsenin girmediği odalar, sadece arka kapıdan girişler — karakterin içe kapanıklığını, yalnızlığını ve güvensizliğini yansıtır. Hizmetçisine rağmen kendi yalnızlığına mahkûm olması, odasına kimseyi almaması, dünyasını daralttığını ve bu dünyada boğulmakta olduğunu ima eder. Kendisini tehdit altında hissettiği bu içsel evrende, güvenlik arayışının simgesi olarak tabanca taşımaya başlaması, ruhsal çatışmasının ne kadar derinleştiğini gösterir. Silah, burada sadece fiziksel bir savunma aracı değil, aynı zamanda fikirlerinin ve benliğinin “korunması” için bir metafordur.

Yazar, karakterin duygu ve düşüncelerini doğrudan diyaloglar aracılığıyla değil, iç monolog ve dolaylı anlatımlarla verir. Bu teknik tercih, okuyucuyu karakterin iç dünyasına yaklaştırır ve empatik bir bağ kurulmasını sağlar. Toplumsal değişim karşısında geleneksel düşüncelerle ayakta kalmaya çalışan bu karakterin çatışması, içsel ve dışsal olarak ikiye bölünür. İç çatışma; anlam arayışı, yalnızlık, huzursuzluk gibi duygularla şekillenirken, dış çatışma eski arkadaşıyla yaşadığı yüzleşmede ortaya çıkar.

İkinci karakter olan çocukluk arkadaşı, bu iç ve dış çatışmaların katalizörü olur. Geleneklerini terk etmiş, toplum dışına itilmiş, suça bulaşmış bir kaçak olarak karşımıza çıkar. Ancak bu karakterin suçluluğu, sadece toplumsal normlara aykırı davranmasından değil, aynı zamanda ev sahibinin düzenli, normatif dünyasına doğrudan bir tehdit oluşturmasından kaynaklanır. Onun evine girmesi, kimsenin girmediği özel odaya uzanması ve yatağına yatması, bu tehdit algısını artırır. Bu durum, ev sahibinin bireysel sınırlarının ihlali olarak yorumlanabilir. Her ne kadar eski bir dostluk ilişkisiyle ona yardım etmek istese de, sonunda onu polise ihbar etmesi, karakterin kendi ahlaki ve toplumsal değerlerinden sapmadığını, düzenin yanında yer aldığını gösterir.

Hikâyenin yapısına baktığımızda, Sabahattin Ali’nin klasik öykü tekniği olan serim-düğüm-çözüm yapısını burada da başarıyla uyguladığı görülür. Serim bölümü, karakterin detaylı tanıtımı ve yaşantısına dair ayrıntılarla geniş yer kaplar. Düğüm, arkadaşının gelişiyle ani bir çatışmanın doğmasıdır. Çözüm ise net bir sonuca bağlanmaz; olayın nasıl bittiği belirsizdir. Bu da Sabahattin Ali’nin birçok öyküsünde olduğu gibi, çözümün okuyucunun hayal gücüne bırakıldığı açık uçlu anlatım tercihidir.

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap