Dinleme Metni: Cimri – Moliere
Bu sınav 15 dakikalık ses metnini ölçmektedir. Sesli metin, Moliere’nin Cimri aldı tiyatro eserinin I.Perde bölümünün tiyatroya uyarlanmasını kapsamaktadır. Sesli metni; not alarak dinleme, empati kurarak dinleme, seçici dinleme, eleştirel dinleme tekniklerini kullanarak dinleyebilirsiniz.
CİMRİ – MOLİÈRE
KİŞİLER
HARPAGON: Clèante’ın ve Elise’in babaları. Marianne’a vurgun.
CLÈANTE: Harpagon’un oğlu ve Marianne’ın sevgilisi.
ELISE: Harpagon’un kızı ve Valere’in sevgilisi.
VALÈRE: Anselme’in oğlu ve Elise’in sevgilisi.
MARIANNE: Clèante’ın sevgilisi ve Harpagon’un sevdiği.
ANSELME: Valère ‘le Marianne’ın babaları.
LA FLEÈCHE: Clèante’ın uşağı. Komiser ve Yardımcısı
Sahne Paris’tedir.
PERDE 1
SAHNE I: VALÈRE, ELISE
VALÈRE — Ne oluyor, Elise, güzelim? Nedir bu mahzun halin? Bana bu kadar umut verdikten sonra? Ben sevincimden uçarken sen sanki matem içindesin. Söyle, pişman mı oldun beni sevindirdiğine? Bana verdiğin sözü zorla mı verdin? Olur a, benim coşkunluğum seni istemeye istemeye sürüklemiş olabilir.
ELISE — Hayır Valère ; senin için yaptığım hiç bir şeye pişman değilim. Öyle tatlı bir zor ki bana bunları yaptıran, istesem de elimde değil pişman olmak. Ama, doğrusunu istersen, bu kadar mutluluk ürkütüyor beni. Seni sevmekte belki fazla ileri gittim diye korkuyorum.
VALÈRE — Beni sevindirmek korkunç bir şey mi? Nedir seni korkutan? Ne var?
ELISE — Ah, neler var, bir bilsen! Babam küplere binecek. Evde herkes benden yüz çevirecek. Konu komşu adımı kötüye çıkaracak. Ama bütün bunlar bir yana, beni asıl korkutan ne, biliyor musun? Sen, senin kalbinin değişmesi. Siz erkekler bir tuhafsınız: İnsan sizi yüreğinin bütün açıklığıyle sevdi mi, sevgisini gösterdi mi, hemen soğuyuverirsiniz; hem de nasıl! Ölsek kılınız kıpırdamaz.
VALÈRE — Beni başkalarına benzetmeye nasıl dilin varıyor? Bende istediğin kötülüğü gör, ama sana bağlılığıma toz kondurma. Şunu bil ki, benim sana sevgim, tükenecek sevgilerden değil. Ben yaşadıkça yalnız sen olacaksın kalbimde.
ELISE — Ah, Valère , hep böyle derler. Bütün erkekler birdir konuşurken; zamanla anlaşılır her birinin ne olduğu…
VALÈRE — Madem zamanla anlaşılır, bekle; ne yapacağımı gör de sonra yargıla sevgimi. İçinden geçen yersiz korkular yüzünden bütün suçları yükleme bana. Kuşkularını bir hançer gibi saplama yüreğime. Yalvarırım, bekle biraz canıma kıymadan önce; bekle de sevgimin gerçekliğine inandırayım seni; yüzlerce kanıt sereyim önüne.
ELISE — Ne kolay, ne kolay inanıyor insan sevdiğine! Evet, Valère , beni aldatmayacağına, yüreğinin buna varmayacağına inanıyorum. Beni gerçekten sevdiğine, beni bırakmayacağına inanıyorum. Bütün kuşkuları atıyorum içimden. Bir korku kalıyor geriye: Ayıplama korkusu.
VALÈRE — Peki ama, bu korkuya sebep ne?
ELISE — Herkes seni benim gözlerimle görse, hiç bir tasam olmazdı. Ben seni bildiğim için, doğru buluyorum seninle her yaptığımı. İyi bir insan olman kalbimi haklı çıkarıyor kendime karşı. Üstelik sana hayatımı da borçluyum; Allahın gücüne gider sana nankörlük etmem. Bizi tanıştıran o korkunç kaza hiç gitmiyor gözümün önünden. Kendi canını hiç sakınmadan nasıl sulara atıldın beni kurtarmak için! Ne candan uğraştın benimle, sudan “çıkardıktan sonra beni. O gün bugündür de bir an eksik olmadın yanımdan. Bunca zaman, bunca zorluklara inat, yılmak bilmedi sezgin. Ananı, babanı, yerini yurdunu aramaktan vazgeçip kaldın burada. Beni her gün görebilmek için kim olduğunu gizlemeye, babamın uşağı olmaya razı oldun. Bütün bunlar bir peri masalı geliyor bana. Daha ne arayabilirim sana bağlanmak için? Ama hiç sanmam’ ki başkaları bununla yetinsin, benim duyduklarımı duysun.
VALÈRE —Bütün bu söylediklerin içinde değer verebileceğin bir şey varsa o da sevgimdir, yalnız sevgim. Öteki kaygılarına gelince, baban. elinden geleni yapıyor sana hak vermem için. Bir yandan aşırı cimriliği, bir yandan çocuklarına karşı sertliği, daha da olmayacak şeyler düşündürebilir insana. Babandan böyle konuştuğum için beni affet, Elise. Bu taraflarını kimsenin övemeyeceğini sen de bilirsin. Ama umutlarım boşa çıkmaz da anamı babamı bulacak olursam, onun gönlünü yapmak hiç de zor olmayacak bizim için. Her gün haber bekliyorum onlardan, gecikirse kendim gideceğim onları bulmaya.
ELISE — Aman, hiç ayrılma buradan, ne olur, Valère . Babamı kazanmaya, gözüne girmeye çalış, yeter.
VALÈRE — Bunun için neler yaptığımı görüyorsun. Hizmetine girebilmek için az mı şeytanca yarandım ona? Takınmadığım surat, dökmediğim dil mi kaldı hoşuna gitmek için? Maymuna dönüyorum her gün, sevdireyim diye kendimi. Ama bir hayli ilerledim bu yolda. Bakıyorum da, insanları kazanmak için en iyi çare onların sevdiklerini sever görünmek, doğru dediklerine doğru demek, kusurlarını övmek, her yaptıklarını alkışlamak. Yaranacak mısın, aşırı gitmekten hiç korkma. Yalan söylediğin istediği kadar belli olsun, suratından aksın, en zeki insanlar bile kanıveriyorlar dalkavukluğa. Pöhpöhü bastınız mı, en gülünç, en yüzsüzce Söylenmiş sözleri bile yutuyorlar. Bu benim yaptığım işte insan dürüstlüğünü yitiriyor biraz; ama insanlara muhtaç oldunuz mu, uymak zorundasınız onlara. Onları başka yoldan kazanmıyorsa insan, kabahat pöhpöhleyende değil, pöhpöh isteyende.
ELISE — Peki, kardeşimi niçin kazanmak istemiyorsun? Ya hizmetçi kız bizi ele verecek olursa?
VALÈRE — İkisini birden kazanmaya imkân yok. Baba ile oğulun kafaları o kadar ayrı ki, ya birinin adamı olacaksın, ya ötekinin. Ama sen bir yandan kardeşinin üstüne düş; aranızdaki dostluğu artır ki bizden yana olsun gereğinde. İşte, geliyor. Ben kaçıyorum. Bu fırsatı kaçırma. Konuş onunla. Ama, bak, ne kadar açılmak yerinde olursa o kadar açıl, fazla değil.
ELISE — Bilmem hiç açılabilecek miyim ona.
SAHNE II: CLÈANTE, ELISE
CLÈANTE — Seni yalnız gördüğüme sevindim, kardeş; konuşmaya can atıyordum seninle. Bir sırrım var sana açacak.
ELISE — Hadi, can kulağıyle dinliyorum seni. Söyle, ne var?
CLÈANTE — Neler var, neler kardeşim; ama hepsi bir kelimeye de sığar; seviyorum!
ELISE — Seviyor musun?
CLÈANTE — Evet, seviyorum. Ama sevmekle kalıyorum şimdilik. Her şey babama bağlı, biliyorum. O ne derse uymak zorundayım. Hayatımızı borçlu olduğumuz insanların rızası olmadan bağlanamayız kimseye. Ulu Tanrı emrine vermiş içimizde doğacak istekleri. Onlar gönlümüzün nereden yana gitmesini istiyorsa gönlümüze ondan yana gitmek düşer; onlar çılgınca tutkulara kapılmadıkları için bizden çok daha az aldanacak durumdadırlar; bize uygun olanı çok daha iyi görür onlar; bizim kör tutkumuza değil, onların ışıklı aklına ve görgülerine inanmak doğrudur; bizler gençlik azgınlığıyle çok defa korkunç uçurumlara sürüklenir gideriz. Sana bütün bunları kendiliğimden söylüyorum ki, sen tutup bana tekrarlamayasın. Sevgim söz anlamaz da ondan. Ne olur, papaz gibi konuşmaya kalkma benimle.
ELISE — Sevgilinle sözleştiniz, bitti mi?
CLÈANTE — Hayır, ama kararım karar! Tekrar yalvarırım sana: Boşuna beni vazgeçirmeye çalışma.
ELISE — O kadar anlayışsız bir insan mı biliyorsun beni?
CLÈANTE — Yok canım, ama sen sevmediğin için bilmezsin, bilemezsin sevginin insanı deli eden tadını. Üstelik pek de akıllısın, felâket orada!
ELISE — Tam buldun! Benim aklımdan hiç konuşmayalım daha iyi. Hem dünyada kim var, hayatında bir kez olsun aklını kaybetmeyen? Kim bilir, ben de sana içimi döksem, kendinden daha akılsız bulursun belki beni.
CLÈANTE — Aman deme! Yoksa sen de…
ELISE — Önce senin işi bitirelim. Kimmiş bakayım sevdiğin?
CLÈANTE — Bizim semte yeni taşınmış bir kız! Her göreni deli etmek için yaratılmış sanki! Daha sevimlisi olamaz, daha güzeli çıkamaz tabiatın elinden! Görür görmez vuruldum. Adı Marianne; başında annesi var yalnız; hoş bir kadın; hemen her zaman da hasta. Kız öyle seviyor ki annesini, aklı almaz insanın. Nasıl hizmet ediyor, nasıl acıyor, ne diller döküyor ona, görsen için sızlar. Her hali öyle hoş, öyle hoş ki… Her yaptığına bir başka güzellik katıyor sanki. Bir tatlı dili var, dinlemeye doyamaz insan. O kadar iyi, o kadar cana yakın bir insan ki… Yüreği nasıl temiz, nasıl… Anlatamam sana kardeşim, kendin görmelisin, görmelisin onu.
ELISE — Görür gibi oluyorum sen konuştukça. Hem senin sevmen yeter onun kim olduğunu anlatmaya.
CLÈANTE — El altından öğrendiğime göre biraz darda imişler. Kendi hallerinde, kıt kanaat yaşayabiliyorlarmış. Düşün, ne sevinçtir bir insan için, sevdiğini sıkıntıdan kurtarmak, namuslu bir aileyi biraz olsun kalkındırmak; ama pek belli etmeden, gururlarını kırmadan. Babamın cimriliği yüzünden yapamıyorum bunu, hiç bir cömertlik gösteremiyorum sevdiğim insana; anlıyor musun bundan duyduğum üzüntüyü?
ELISE —Anlamaz olur muyum? Haklısın üzülmekte.
CLÈANTE — Ah, öyle dertliyim ki bilemezsin. Bu ne işkencedir, canım? Olacak şey mi bizi bu kadar pintice yaşatmak? Çekilir mi bu kupkuru hayat? Korkunç bir şey tutumluluğun bu kadarı. Nemize yarayacak mal mülk, tadını çıkaracak güzel çağımız geçtikten sonra? Sen de, ben de doğru dürüst giyinebilmek için her gün dükkân dükkân dolaşıp borç aradıktan sonra, ne yapalım yarınki zenginliği? Neyse, açmayalım bu bahsi. Seninle şunu konuşmak istiyordum: Birini sevdiğimi anlatıp babamı bir yoklasan. Bana karşı koyacak olursa çekip gideceğim buradan. Sevdiğim insanla gider, başka yerde Allahın vereceğiyle yaşarız. Bunun için dört bir yandan borç para arattırıyorum. Sen de benim durumumdaysan, sana da olmaz derse babam, ikimiz de bırakır gideriz onu, bir son veririz artık bunca zamandır çekilmez cimriliği yüzünden katlandığımız işkenceye.
ELISE — Doğru; her gün biraz daha arattırıyor bize annemizi. O ölmeseydi…
CLÈANTE — Sesi geliyor. Biraz öteye gidip konuşalım. Konuşalım da taş yüreğini zorlamakta işbirliği edelim.
SAHNE III: HARPAGON, LA FLÈCHE
HARPAGON— Çık git buradan! Hemen! Lâmı cimi yok! Hadi yallah! Çekil git evimden! Seni azılı eşkıya seni! Seni ip kaçkını seni!
LA FLÈCHE — Böyle kötü, böyle Allahın belâsı herif görmedim ömrümde! Belki de şeytanın ta kendisi bu moruk, insan kılığına girmiş şeytan! Tövbe, tövbe!
HARPAGON — Ne geveliyorsun ağzının içinde?
LA FLÈCHE— Niçin kovuyorsunuz beni?
HARPAGON — Bir de hesap mı vereceğim sana, haydut! Çık git, diyorum, çabuk! Gebertirim yoksa seni!
LA FLÈCHE — Ne yaptım ben size?
HARPAGON — Ne yaptınsa yaptın, defol diyorum sana!
LA FLÈCHE — Benim efendim sizin oğlunuz, burada beklememi söyledi kendisini.
HARPAGON — Git sokakta bekle efendini! Kazık gibi dikilip durma evimde. Olanı biteni dikizlemek işin gücün, her şeyden bir çıkar sağlamak için. Her yaptığımı gözetleyen bir adamı istemiyorum karşımda bütün gün. Hafiye istemiyorum evimde! Kör olası gözlerin, dört yanımı kuşatmış, yiyecek sanki varımı yoğumu; çalınacak bir şey arıyorlar orada burada, sinsi sinsi.
LA FLÈCHE — Ne çalınması, a efendim? Bir çöpünüzü çaldıracak göz var mı sizde? Her şeyinizi bir yere saklamış, gece gündüz nöbet bekliyorsunuz!
HARPAGON — İstediğim şeyi istediğim yere saklar, istediğim gibi nöbet beklerim. Şu pis hafiyeye bak hele, benim ne yaptığımla uğraşıyor. (Kendi kendine) Sakın kokusunu, almış olmasın bu herif altınlarımın! (Yüksek sesle) Sen belki de gider, bu evde saklı para var dersin elâleme! Her şey umulur senden.
LA FLÈCHE — Saklı para mı var bu evde?
HARPAGON — Yok, alçak herif, yok bu evde öyle şey! (Kendi kendine) Kudurtacak bu adam beni! (Yüksek sesle) Demek istiyorum ki sen bana kötülük olsun diye gider, saklı param olduğunu söylersin ona buna.
LA FLÈCHE — Ha olmuş, ha olmamış, bize ne canım? Ne hayrı var bize sizin paranızın?
HARPAGON — Ukalâya bak hele! Koparırım şimdi senin o ukalâ kafanı! (Tokat atmak ister) Defol buradan, defol!
LA FLÈCHE— Nenizi aşırabilirim sizin?
HARPAGON — Dur, neler aşırdın bakalım! Bir arayalım!
LA FLÈCHE— İnsan nenizi aşırabilir sizin?
HARPAGON — Gel hele, bir bakalım. Aç şu ellerini!
LA FLÈCHE— Buyurun!
HARPAGON — Aç öteki ellerini de.
LA FLÈCHE— Ötekilerini mi?
HARPAGON — Evet ya! Ötekilerini.
LA FLÈCHE— Buyrun! İşte ötekileri!
HARPAGON —, pantolonunu göstererek Şurada bir şey yok mu, şurada?
LA FLÈCHE— Kendiniz bakın.
HARPAGON — pantolonun dize yakın şişkin yerlerini yoklar. Bu bol pantolonlar tam hırsızlara göre: Çal çal içine doldur. Topunu asmalı böyle pantolon giyenlerin!
LA FLÈCHE — Ah, işte böylesinin korktuğu başına gelmeli ki değsin. Ne seve seve çalardım bir şeyini bulsam!
HARPAGON — Ne dedin?
LA FLÈCHE— Ne mi dedim?
HARPAGON — Kim neyi çalarmış?
LA FLÈCHE — Bir şey çaldım mı diye bakılmadık yerim kalmayacak dedim.
HARPAGON —, La Flèche’in ceplerini karıştırır. Bakarım ya, bakarım elbet.
LA FLÈCHE — Bu cimrilerin topunun birden canı cehenneme!
HARPAGON — Kimin canı cehenneme dedin?
LA FLÈCHE— Cimrilerin.
HARPAGON — Kimmiş o cimriler?
LA FLÈCHE— Korkunç, aşağılık kişiler!
HARPAGON — Kimmiş onlar?
LA FLÈCHE— Siz ne diye alınıyorsunuz canım?
HARPAGON — Ne diye alınırsam, alınırım.
LA FLÈCHE— Size mi söyledim sandınız?
HARPAGON — Ne sanırsam sanırım! Sen kime cimri diyorsun, onu söyle bana.
LA FLÈCHE — Kime mi diyorum?.. Külâhıma diyorum.
HARPAGON — Külâhını ağzına tıkarım ben senin.
LA FLÈCHE— Cimrilere beddua etmek de mi yok?
HARPAGON — Var, var; ama benim karşımda dırlanma yok, anladın mı? Yüzsüz herif! Kes sesini!
LA FLÈCHE— Kimsenin adını almadım ki ağzıma.
HARPAGON — Kapat ağzını! Ben kapatırım yoksa!
LA FLÈCHE— Kimin saklısı varsa o gocunsun!
HARPAGON — Tutacak mısın dilini?
LA FLÈCHE — Tutacağım, ama zorla.
HARPAGON — Zorla ya! Elbette!
LA FLÈCHE — setresinde bir cep daha göstererek. İşte bir cep daha. Ona da bakın. Rahat ettiniz mi şimdi?
HARPAGON — Hadi, aratma kendini de ver.
LA FLÈCHE— Neyi?
HARPAGON — Aldığın neyse onu.
LA FLÈCHE— Hiç bir şeyinizi almadım ki!
HARPAGON — Hiç bir şeyimi…
LA FLÈCHE— Hiçbir şeyinizi.
HARPAGON — Haydi uğurlar olsun öyleyse; cehennemin dibine kadar yolun var.
LA FLÈCHE — Uğurlamanın bundan iyisi de can sağlığı!
HARPAGON — Çaldıkların gözüne dizine dursun inşallah! Bu kör olası uşak rahat nefes aldırmaz oldu bana! Topal köpeğin suratını gördüm mü bütün keyfim kaçıyor.
SAHNE IV: ELISE, CLÈANTE , HARPAGON
HARPAGON — Belâlı şey, evinde büyük para saklamak, belâlı şey. Ne mutlu varını yoğunu sağlam bir yere yatıranlara. Evinde cep harçlığın olacak yalnız, tam yetecek kadar. Koskoca evde emin bir delik ara da bul. Demir kasa, evet, ama benim gözüm tutmaz demir kasaları; dünyada güvenemem onlara. Hırsızlara gel al demek gibi bir şey parasını kasaya koymak, uluorta. İlkin neye saldırır herif? Kasaya tabiî. Evet ama ben bakalım iyi mi ettim bahçeye gömmekle, dün getirdikleri on bin altını? On bin altın bu, laf değil; sen tut hepsini… (İki kardeş birbirleriyle konuşarak girerler). Aman yarabbi! Kendi kendimi ele verdim. Öfke başıma vurmuş olmalı. Ağzımdan bir şeyler kaçırdım galiba düşünürken. Ne o, hayrola?
CLÈANTE — Bir şey yok, baba.
HARPAGON — Çoktan beri mi buradasınız?
ELISE — Hayır şimdi geldik.
HARPAGON — Duydunuz ama şimdi dediğimi…
ELISE — Neyi, baba?
CLÈANTE — Duymadık bir şey.
HARPAGON — Duydunuz, duydunuz.
ELISE — Aman etmeyin, baba, duymadık.
HARPAGON — Bir şeyler duydunuz işte, anlamaz mıyım ben? Kendi kendime diyordum ki, para bulmak ne zor şey bugünkü günde. Ne mutlu, diyordum, evinde on bin altını olana!
CLÈANTE — Rahatsız ederiz diye yaklaşmıyorduk.
HARPAGON —Ben söyleyeyim de, içim rahat etsin. Olur ki ağzımdan çıkanı yanlış anlar, on bin altınım var sanmaya kalkarsınız.
CLÈANTE — Biz sizin işlerinize karışmayız.
HARPAGON — Ah, keşke olsa, on bin altınım olsa! Nerede!
CLÈANTE — Benim bildiğim…
HARPAGON — Neler yapardım on bin altınla.
ELISE — Böyle şeyler bizi…
HARPAGON — Paraya öyle ihtiyacım var ki bugünlerde.
CLÈANTE — Benim bildiğim…
HARPAGON — Öyle işime yarardı ki…
ELISE — Ama siz de biraz…
HARPAGON — Olsa, hiç böyle yakınır mıydım halimden, zamanlar kötü der miydim?
CLÈANTE — Aman, baba, yakınacak halde de değilsiniz, Allaha şükür. Herkes biliyor bir hayli paranız olduğunu.
HARPAGON — Nasıl? Bir hayli param varmış ha? Yalan söylemiş bunu söyleyen. Bundan büyüğü olamaz yalanın. Namussuz, rezil herifler bu lafı çıkaranlar!
ELISE — Aman, öfkelenmeyin, baba.
HARPAGON — Olur şey değil: Kendi evlâtlarım kuyumu kazıyor, düşmanım oluyorlar benim.
CLÈANTE — Paranız olduğunu söylemek, düşmanınız olmak mı demektir?
HARPAGON — Elbette! Bir yandan bu laflar, bir yandan da sizin sokağa attığınız paralar yüzünden günün birinde gelip gırtlağımı kesecekler benim, üstüm başım para dolu diye.
CLÈANTE — Benim sokağa attığım paralar da neymiş?
HARPAGON — Ne miymiş? Gezmeye çıkarken girdiğin o cafcaflı kılık nedir? Rezaletin büyüğü değil mi o kılık? Dün kız kardeşinin giyinişine çatıyordum; ama seninki beterin beteri. Allah’ın gücüne gider, insanın başına belâ getirir bu kadar süslenmek. O kılığında biri seni tepeden tırnağa soysa, dükkân sahibi olur da işletir! Yüz kere söyledim sana, oğlum; hiç beğenmiyorum senin gidişatını. O marki hallerin yok mu, korkunç! Aklını kaçıracaksın markilere benzeyeyim diye. Neyle düzülür o giyim kuşam? Bir şeylerimi aşırıyorsun elbet.
CLÈANTE — Sizin neyinizi aşırabilir insan?
HARPAGON — Ne bileyim ben? Nereden alıyorsun o üstüne başına harcadığın paraları?
CLÈANTE — Ben mi? Kumardan. Oynuyorum, kazanıyorum, kazandığımı da üstüme harcıyorum.
HARPAGON — Çok fena ediyorsun. Madem oyunda şansın var, bundan faydalanmasını bil. Kazandığın parayı iyi bir faizle ver bir yere, artsın artsın gelsin geriye. Anlamıyorum vallahi; bırakalım ötesini berisini, şu kurdeleler ne oluyor dört bir yanında? Beş altı tane kancalı iğne yetmez mi öteni berini tutturmaya? İnsan kendi güzelim saçını, bedava saçını bırakır da perukaya para mı verir? Yılda, yirmi altını yok mu bu kurdelelerin, perukâların? Bahse girerim vardır. Yirmi altını en azından, yüzde beş buçuktan faize versen ne getirir bir yılda? On sekiz lira doksan kuruş?
CLÈANTE — Doğru, haklısınız.
HARPAGON — Neyse bırakalım bunları da bir başka şeyden konuşalım. Ne o? Birbirine göz ediyor bunlar. Kesemi aşıracaklar galiba.
ELISE — Kardeşimle pazarlık ediyoruz, hangimiz önce konuşsun diye. Bir diyeceğimiz var size, ikimizin de.
HARPAGON — Benim de bir diyeceğim var ikinize.
CLÈANTE — Bizim sizinle konuşmak istediğimiz mesele… Evlenme meselesi.
HARPAGON — Benim de sizinle konuşmak istediğim o: Evlenme meselesi.
ELISE — Eyvah!
HARPAGON — Eyvah da ne oluyor? Evlenme sözü mü ürkütüyor seni kızım, yoksa evlenmenin kendisi mi?
ELISE — Evlenme ikimizi de ürkütür tabiî siz söyleyince. Kim bilir nedir sizin düşündüğünüz evlenme! Kararınız bizim duygularımıza uymaz korkarım.
HARPAGON — Sabırlı olun biraz! Ürkmeyin boşuna. Ben biliyorum nedir ikinizin de gönlünüzden geçen. Niyetimi öğrenince hiç bir diyeceğiniz kalmayacak ikinizin de. Söyleyin bakayım: Marianne diye birini tanıyor musunuz bu yakınlarda oturan?
CLÈANTE — Tanıyorum baba.
HARPAGON — Sen, Elise?
ELISE — Adını duymuşluğum var.
HARPAGON — Bu kızı nasıl buluyorsun, oğlum?
CLÈANTE — Hoş bir kız, çok hoş.
HARPAGON — Görünüşü?
CLÈANTE — Kibarlık, incelik akıyor üstünden.
HARPAGON — Hali, tavrı?
CLÈANTE — Üstüne yok, doğrusu.
HARPAGON — Böyle bir kız üstünde durulmaya değmez mi?
CLÈANTE — Değer, babacığım.
HARPAGON — Evlenmekte hesap var mı onunla?
CLÈANTE — Çok hesap var.
HARPAGON — İyi bir ev kadını olacağa benzer, değil mi?
CLÈANTE — Hem de nasıl!
HARPAGON — Bir şey var yalnız beni düşündüren: Varlık durumu nasıl acaba? Fazla bir dünyalık getiremez korkarım.
CLÈANTE — Aman babacığım, bu kadar değerli bir insanla evlenirken dünyalığa bakılır mı artık?
HARPAGON — Bakılmaz olur mu? Bakılmaz olur mu hiç! Ama baktın ki aradığın kadar dünyalığı yok, bu eksiği bir başka yönden kapamaya çalışırsın.
CLÈANTE — Evet, ona bir diyeceğim yok.
HARPAGON — Benim gibi düşünmene sevindim; çünkü bu kız kibarlığı, tatlılığıyle gönlümü çaldı. Kararımı verdim: Evleneceğim onunla. Tabiî biraz olsun dünyalığı varsa.
CLÈANTE — Ne dediniz? Nasıl?
HARPAGON — Ne var? Ne oluyor?
CLÈANTE — Neye karar verdim dediniz?
HARPAGON — Marianne’la evlenmeye.
CLÈANTE — Kim? Siz mi… Siz mi?
HARPAGON — Evet, ben, ben, ben! O ne biçim soru öyle?
CLÈANTE — Birden başım döndü de biraz, buradan gideyim daha iyi.
HARPAGON — Geçer, geçer. Git mutfağa, bir bardak soğuk su iç. Şu çıtkırıldım gençliğe bakın hele: Tavuk kadar canları yok bu zamane delikanlılarının. İşte böyle, kızım: Kendim için verdiğim karar bu. Kardeşin için de birini düşünüyorum: Bir dul kadın. Bu sabah ailesiyle konuştum. Sana gelince, seni Bay Anselme’e vereceğim.
ELISE — Bay Anselme mi?
HARPAGON — Evet. Olgun, aklı başında bir adam. Ellisine basmamış daha… Malı mülkü dillerde destan.
ELISE — Benim niyetim hiç evlenmemek, baba; özür dilerim.
HARPAGON — Benim niyetim de seni evlendirmek, sevgili, biricik kızım; özür dilerim.
ELISE — Affınızı rica ederim, baba.
HARPAGON — Affınızı rica ederim, kızım.
ELISE — Bay Anselme’in önünde derin saygılarımla eğilirim; ama, müsaadenizle, evlenmeyeceğim kendileriyle.
HARPAGON — Önünüzde derin saygılarımla eğilirim; ama evleneceksiniz kendileriyle, hem de bu akşam.
ELISE — Bu akşam mı?
HARPAGON — Bu akşam.
ELISE — Olmaz, baba.
HARPAGON — Olur, kızım.
ELISE — Hayır.
HARPAGON — Evet
ELISE — Olmaz, diyorum size.
HARPAGON — Olur diyorum size.
ELISE — Zorla evlendiremezsiniz beni.
HARPAGON — Zorla evlendiririm seni.
ELISE — Kendimi öldürürüm de böyle biriyle evlenmem.
HARPAGON — Kendini öldürme yok, evleneceksin. Şu yüzsüzlüğe bakın! Görülmüş şey mi bir kızın babasıyla böyle konuşması?
ELISE — Görülmüş şey mi bir babanın kızını böyle evlendirmesi?
HARPAGON — Bundan iyi koca can cağlığı. Bahse girerim, herkes de iyi karşılayacak bu kararımı.
ELISE — Ben de bahse girerim ki aklı başında hiç kimse iyi karşılamaz böyle bir evlenmeyi.
HARPAGON — Hah, bak Valère , işte. İster misin onu hakem yapalım bu işte? Razı mısın?
ELISE — Razıyım.
HARPAGON —O ne derse peki diyecek misin?
ELISE — Evet, o ne derse kabulüm.
HARPAGON — Tamam, oldu bu iş.
KAZANIM: C.2.2. Dinlediği konuşmanın konu ve ana düşüncesini tespit eder.
1. Sesli metinde Harpagon’a hangi tutum/davranışından dolayı “Cimri” denilmiştir? (10 puan)
KAZANIM: C.2.3. Dinlediği konuşmada konu akışını takip eder.
2. Dinlediğiniz metinde “Mariane”nin eleştirilen olumsuz özelliğini belirleyiniz? (10 puan)
KAZANIM: C.2.4. Dinlediği konuşmadaki açık ve örtük iletileri belirler.
3. Dinlediğiniz sesli metinde karşıt anlamlı iki kelime belirleyiniz? (10 puan)
KAZANIM: C.2.5. Dinlediklerini özetler.
4. Dinlediğiniz metinde “Elise ve Valere”nin yaşadıklarını yazınız? (20 puan)
KAZANIM: C.2.6. Dinlediklerini ön bilgileriyle karşılaştırır.
5. Dinlediğiniz metinde anlatılan “Zorla evlendirilme” davranışının günümüzde kısmen devam etmesinin sebepleri ne olabilir? İnsan hakları açısından değerlendiriniz ? (15 puan)
KAZANIM: C.2.7. Dinlediği konuşmanın tutarlılığını sorgular.
ELİSE:
– Siz erkekler tuhafsınız! İnsan sizi bütün yüreğinin açıklığıyla sevdi mi, sevgisini gösterdi mi hemen soğuyuverirsiniz!
…
ELİSE:
– Ne kolay inanıyor insan sevdiğine!
6. Yukarıdaki ifadelerden Elise’nin Valere’ye tutumunu karşılaştırarak tutarlılığını değerlendiriniz? (15 puan)
KAZANIM: C.2.8. Dinlediği konuşmada öne sürülen düşüncelerin dayanaklarının geçerliliğini sorgular.
7. Dinlediğiniz metinde “İnsanları kazanmanın en iyi yolu sevdiklerini sever görünmek, her yaptıklarını alkışlamak!” ifadesinden hareketle iletişimde doğallık-yapmacık ilişkisini değerlendiriniz. Düşüncelerinizi gerekçelendirerek açıklayınız? (20 puan)
Süre 40 dakikadır. Sesli metin iki defa dinlettirilecektir.
CEVAPLAR
1. Parayı çok sevmesi, çocuklarına ve ailesine para harcamak istememesi nedeniyle cimri denilmiştir. (10 puan)
2. Fakir olması, kıt kanat geçinmesi. (10 puan)
3. ….. Babamın cimriliği yüzünden yapamıyorum bunu, hiç bir cömertlik gösteremiyorum sevdiğim insana; anlıyor musun bundan duyduğum üzüntüyü?….. Saklı para mı var bu evde? Yok, alçak herif, yok bu evde öyle şey!, …..(10 puan)
4. Sesli metinde Elise ve Valere’nin yaşadıklarını Elise’nin Valere’ye hitaben kullandığı şu ifadelerden anlayabiliriz:
-Üstelik sana hayatımı da borçluyum; Allahın gücüne gider sana nankörlük etmem. Bizi tanıştıran o korkunç kaza hiç gitmiyor gözümün önünden. Kendi canını hiç sakınmadan nasıl sulara atıldın beni kurtarmak için! Ne candan uğraştın benimle, sudan “çıkardıktan sonra beni. 0 gün bugündür de bir an eksik olmadın yanımdan. Bunca zaman, bunca zorluklara inat, yılmak bilmedi sezgin. Ananı, babanı, yerini yurdunu aramaktan vazgeçip kaldın burada. Beni her gün görebilmek için kim olduğunu gizlemeye, babamın uşağı olmaya razı oldun. (20 puan)
5. Zorla evliliğin en temel sebebi yoksulluktur. Kızlar bazı ailelerde bir yük olarak görülebilmektedir. Başlık parası, beşik kertmesi vb. geleneklerin sürdüğü toplumlarda aileler kız ve erkekleri zorla evlendirebilmektedir. Bu durum insan haklarına aykırıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre evlenme sözleşmesi ancak evlenenlerin özgür ve tam iradesi ile yapılır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşından küçük herkes çocuktur ve taraf devletler çocuğu her türlü sömürüye karşı korumakla yükümlüdür. (20 puan)
6. İlk ifade Elise’nin düşüncelerini yansıtıyor, ikinci ifade Elise’nin duygularını yansıtıyor. Elise’nin düşünceleri ile duyguları arasında tutarsızlık bulunmaktadır. (15 puan)
7. İletişimde ve hayatın bütünlüğünde dürüst olmanın, içte ve dışta tek ve sabit bir karakter yaşamanın büyük bir rahatlığı ve güzelliği vardır. Bu yapıdaki bir insan emin ve güvenilirdir; dürüst ve samimi olduğu için herkes tarafından sevilir ve saygı görür. İkiyüzlülük kişinin, biri dışarıya karşı gösterdiği, biri de içinde sakladığı olmak üzere iki ayrı karakter sergilemesidir. Dışarıya karşı gösterilen her zaman kişinin sahte yönlerini, içte gizlenen ise gerçek düşüncelerini yansıtan karakteridir. Bu durum ile ilgili olarak Kuran-ı Kerim’de şöyle denilmektedir: Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar… (Fetih Suresi, 11). Yapmacıklık insanı mutsuzluğa, yalan söylemeye iter. Doğallık mutluluğa, doğruluğa götürür. Birilerini mutlu etmek, birilerine yaranmak için yapmacıklık yapmak insanın kendinin yok saymasıdır. (20 puan)
9.sinif edebiyat 2.donem 2.dinleme sinavi a grubu İNDİR.