1. Aşağıdaki paragraflarda geçen ünsüz türemesi, ünsüz düşmesi ve ünsüz benzeşmelerini yazınız.
Sesimi Sait Faik’in sesine yaklaştırarak, “Üzümler nasıl bu yıl üzümler?” diyorum. “İş yok!” diyor aşağıdaki. Öbürü atılıyor. “Alaca düşmeye başladı, bir hafta-on güne kalmaz tezgâhta… Lakin eski zevki yok. Üzüm az bu sene.” Öbürü kesiyor sözünü: “Karpuz pahalı olur bu yıl, inmez. Üzüm kıt ya!” Öğlende caminin önüne traktörle getirmişlerdi. “Nerenin karpuzu bu?” “Acıpayam’ın.” Şimdiye kadar Ödemiş’ten geliyormuş. Ödemiş karpuzu başkaymış. Evlerde merdiven başları, buzdolapları dolu karpuz. Yaz demek, biraz da karpuz demek.
Akşam oldu, herkes balkonda. Balkon, yazları hem misafir, hem yatak odası. Adamakıllı sıcak, nefes alınmıyor. Biri dedi ki, “Bugüne kadar iyiydi, serindi. Hele akşamları, şuradan bir serinlik gelirdi, ama bugün ne olduysa, kıpırdamadı.” Başkası karıştı söze: “Beton sıcağı beton! Her yer beton. Düşünsene, rüzgârın geçecek yeri yok.” “Çatıya mı çıksak?” dedim. “Fayda etmez” dediler. “Orası da yanıyordur.” Dolaptan karpuz getirdiler. Görünüşü güzeldi, kırmızıydı. Herkes tadını merak etti. Çatallar saplandı, bekliyorduk. “Eh!” dedi biri. “Soğukluğunun hürmetine!” “Fena sayılmaz.” dedi öbürü. Biri, “Geçen gün bir marketten karpuz aldım, yahu olmaz böyle bir şey!” dedi. “Kabuğu adamakıllı inceydi. O eski bildiğimiz karpuz kokusu… Nasıl bir lezzet, yarabbi!” Hem yiyor hem anlatıyordu: “Ben yakın zamanda öyle karpuz yemedim. Lokumdu, lokum! Sonra gidip aynı yerden bir daha aldım ama öyle çıkmadı.” “Nereden geliyor kim bilir?” dedi biri. “Öbürü, kabak bunlar kabak! Kabak köküne karpuz aşılıyorlar. Görsen bayağı karpuz ama ne tadı var ne kokusu. Kilosu var tadı yok!”
2. Aşağıdaki paragraflarda geçen hece düşmelerini ve ünlü daralmalarını belirtiniz. Eğer yoksa yoktur diye yazınız.
“Her şey fennileşti” dedi öteden biri, “Üçkâğıtçılık aldı yürüdü.” “Tohumu bitirdiler, tohumu!” dedi beriki. “Bütün bu tohumlar İsrail’den geliyormuş!” “Yapma ya!” dedi öteki. “E, tabii… Her şeyin tohumu dışarıdan. Domates öyle, biber öyle! Sen eski domateslerin tadını alabiliyor musun?” “Yok canım, nerde!” Aldı sözü yaşlıcası: “Geçen yıl bağın kenarına bir-iki sıra domates ektim. Yahu bir oldu, bir oldu. Bir yaz yedik, konu komşu hepimize yetti. Oldu mu oluyor mübarek. Ama uğraşacaksın, suyu, çapası… Bir de koyun gübresi vereceksin.” “Yahu, yediğimiz içtiğimiz ilaç.” dedi biri. “Armutta bile ilaç varmış. Adamın biri dedi ki geçende, şu yediğiniz armuda yılda tam 26 kere ilaç atıyoruz. Atmazsak olmuyor.” Öteki atıldı. “Hastalık buluyor.” dedi, “Pasıra gelip yapışıyor.” “Eskiden nasıl oluyordu?” diye çıkıştı yaşlı olanı. “Şimdi radyasyon var radyasyon!” dedi öteki. “Bu kadar cep telefonu, bu kadar alet, kurutuyor.” Biri dedi ki “Zeytin ağaçları da kuruyor. Kimse sebebini çözemiyor.” “Radyasyon” dedi ilki. “Radyasyon!…” dedi ötekiler de. “Ya, bakın şimdi.” dedi biri. “Biz şimdi kaç kişiyiz şurada? Sekiz-on! Çocuklar dahil, herkeste cep telefonu var kardeşim! Bir evde bu kadar… Zararsız mı şimdi bu!” “Doğru!” dedi öbürleri. “Soğukluğunun hürmetine yendi.” dediler karpuza. Karpuz da -Allah affetsin- hakikaten lastik gibiydi. Ama insanın içini soğutuyordu.
3. Aşağıdaki paragraflarda beş farklı -varsa eğer- ses olayından birer tane yazınız.
Biri dedi ki, eskiden kar helvası vardı. “Bak işte, en doğalı o!” diye fırladı öbürü. “Bir kere katkısı yok! Bildiğin kar… İçine halis vişne şurubu, buz gibi. Ağzına zor alırsın vallahi, donar.” “Hâlâ yapan yerler var” dedi biri. “Nazilli’ye gidin.” dedim. “Şimdi gecenin on ikisinde kuyruk vardır. “Yapma ya!” dedi biri. “Öyle” dedim. “Olsa da yesek!” dedi yaşlı olan, canı çekmişti. “Sıcak insana neler düşündürüyor!” dedim. “Ben bu yıl klima taktırdım rahat ettim.” dedi biri. Öbürü, “Klima gibisi var mı yahu!” diye doğruldu. Beriki dedi ki, “O da çözüm değil ki!.. İçerisi buz gibi, dışarı çıktın hamam! Hem uyudun mu katıyıp kalıyorsun karşısında.” “Bir de nereye kadar?” dedi en baştaki. “Yahu her yer klima, düşünsene! Ankara, İstanbul, İzmir! Bu kadar ev, işyeri… Elektrik mi yeter buna?” “O da doğru ya!” dediler. “Nasıl yetsin yahu!” O sırada çay geldi. Biri dedi ki, “Yahu ben de bunu anlamıyorum. Hem sıcak diyoruz, hem çay içiyoruz!” “Aaa!”, dedi öbürü. “Harareti alıyor, harareti. Çay gibisi var mı!” Yaşlı olanı çaydan bir yudum aldı: “Çay gibisi yok!”“Biraz esinti mi çıktı ne?” dedi biri, “Şu taraftan serinlik geliyor.” Öbürü, “Bir yerlere yağmur yağıyordur.” diye ekledi. “Allah afatsız versin!” dedi beriki, “Yaz yağmuru korkutuyor insanı.” “Allah afatsız versin!” diye onayladı öbürleri.Gece bitti. “Oh!” dedim. “Oh, dünya varmış! İçinde bir kelimecik siyaset geçmeyen, hayatın kendi rutiniyle akıp giden bir sohbet. Demek ki olabiliyor.
Hayat aslında ne kadar yalın!