Ders Notları Editörün Seçtikleri

11.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite Özeti

11.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite (ŞİİR) Özeti

BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK ŞİİRİ
TANZİMAT DÖNEMİ
1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı ile Batılılaşma hareketi resmiyet kazanmıştır. Bu hareket bir ön hazırlık döneminden sonra edebiyatta da kendini gösterdi.
İbrahim Şinasi ile Agâh Efendi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkarmış oldukları 1860 yılı, Tanzimat Dönemi Edebiyatı’nın başlangıç tarihi kabul edilir.

TANZİMAT 1. DÖNEM
Bu dönem şairleri şiirlerinde klasisizm ve romantizm akımlarının etkisinde kalmıştır.
Sanatlı anlatımdan kurtulamamış, hece ölçüsünü deneseler de genellikle aruz ölçüsünü kullanmışlardır. Nesir dilinde olduğu gibi dili, konuşma dili ve üslubuna yaklaştırma çalışmalarını şiirde de denemişlerdir. Birinci dönem sanatçıları, biçim yönünden divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır.
“Toplum için sanat” anlayışını savunan sanatçılar “vatan, millet, hürriyet, adalet” gibi konuları ele alarak içerikte yeniliğe gitmiş, dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bu konuda başarılı olamamışlardır.
Divan şiirindeki parça güzelliği Tanzimat şiirinde yerini bütün güzelliği ve konu birliğine bırakmıştır. Gazel, kaside, terkibibent, murabba, rubai gibi nazım şekilleri kullanılmaya devam edilmiştir.
Şinasi, şiirdeki değişimin temelini atmıştır.
Şinasi’nin “halka yönelme düşüncesi” edebiyatımıza düşünce ağırlıklı şiirlerin girmesini sağlamıştır. “Hak, hukuk, adalet, devlet, hürriyet, medeniyet” gibi kavramların yer aldığı bu dönem şiirlerinde hâkim olan unsur “akıl”dır.
Sosyal değerlerin, siyasi düşüncelerin yanı sıra özellikle Ziya Paşa’da felsefi düşünce de görülmektedir. Bu dönem şiirlerindeki bir başka yenilik de şiirlerin konularına göre adlandırılmasıdır: Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nde olduğu gibi.

NAMIK KEMAL
Namık Kemal biçim olarak eski, içerik olarak yeni şiirler yazar. Daha sonra hem şekil hem konu bakımından yeni şiirler yazar. “Vaveyla”, “Hilâl-i Osmani” bu dönem şiirlerinin örnekleridir. Şiirlerini aruzla yazar. Eserlerinde vatan, özgürlük, adalet, meşrutiyet, bağımsızlık gibi konuları işler. “Sanat toplum içindir.” görüşünü savunur. Roman ve piyeslerinde romantizm akımına bağlı kalır.
Eserleri:
Roman: İntibah (ilk edebî roman), Cezmi (ilk tarihî roman)
Tiyatro: Vatan yahut Silistre (oynanan ilk tiyatro eseri), Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celaleddin Harzemşah, Kara Bela.
Tarih: Devr-i İstila, Barika-i Zafer, Evrâk-ı Perişân, Kanije, Osmanlı Tarihi.
Eleştiri: Tahrib-i Harabat (ilk eleştiri), Takip, İrfan Paşa’ya Mektup, Celal Mukaddimesi, Rüya

TANZİMAT II. DÖNEM
Bu dönem şairleri “toplum için sanat” anlayışını bir kenara bırakarak “sanat için sanat” anlayışına yönelmişlerdir.
İkinci dönem sanatçılarına göre şiir; topluma hizmet eden bir araç olmamalı, estetik bir amaç taşımalıdır. Servetifünun Dönemi Edebiyatı’nın zemininin hazırlandığı bu dönemde güzel olan her şeyin şiirin konusu olabileceği savunulmuştur.
Bireysel duygu ve düşünceler ele alınmış; “aşk, doğa, ölüm” gibi temalar işlenmiştir.
Tanzimat ikinci dönem şairleri, şiirin özel bir dile sahip olması gerektiğini savunarak dili daha da ağırlaştırmışlardır.
Aruz ölçüsünü kullanmaya devam etmişlerdir.
Divan şiirinin etkisinden tamamen kurtulmamış olsalar da yeni nazım şekilleriyle şiir yazmışlardır. Muallim Naci, Batı tarzı şiirler yazsa da eski şiiri savunmaya ve eski şiirin etkisiyle yazmaya devam etmiştir.
Recaizade Mahmut Ekrem’in savunduğu “kulak için uyak” anlayışı, ikinci dönem sanatçılarının genel tercihi olmuş; bu dönem şairleri, uyaksız şiirler denemişlerdir.
Batı’daki “bireyci” anlayışı edebiyatımıza getirmişlerdir.
İkinci dönem şairlerinde de romantizm akımının etkisi açık bir şekilde görülmüştür.

ABDÜLHAK HAMİD TARHAN
Şair-i Azam (büyük şair) diye bilinir.
Tanzimat edebiyatının ikinci kuşağı içinde yer alan Hamid, klasik şiir geleneğinin dışına çıkar.
Fransız şiirinin de etkisiyle yeni biçimler kullanır. 1. dönem Tanzimatçılarının içerikte yaptıkları yeniliklere, Hâmid biçimde yaptığı yenilikleri ekler.
Aşk, doğa, ölüm ve metafizik konularda lirik, epik ve felsefi şiirler yazar.
Tiyatroları sahne tekniği bakımından zayıftır. Eserlerini oynanmak için değil, okunmak için yazmıştır. Abdülhak Hamit Tarhan, “Makber” şiirini eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine yazmıştır. Mersiyedir. Kendine özgü bir nazım şekliyle yazılmış olan bu şiirde Tanzimat ikinci dönem şiirinde içerikle birlikte şeklin de değiştiğini görebilmekteyiz.
Şiir: Sahra(ilk pastoral şiir), Divaneliklerim (Belde), Makber, Vâlidem (ilk uyaksız şiir), Ölü, Bunlar Odur, Hacle vd.
Tiyatro: Macerâ-yı Aşk, Nesteren (manzum / hece ölçüsüyle yazılmış) Sabr u Sebat, İçli Kız, Duhter-i Hindu, Eşber(manzum / aruz ölçüsüyle yazılmış), Finten, Târık, Sardanapal, İçli Kız vd.

SERVETİFÜNUN EDEBİYATI DÖNEMİ (EDEBİYATICEDİDE)
Tanzimat Dönemi’nden sonra bazı şair ve yazarlar, 1891 yılında Ahmet İhsan (Tokgöz) tarafından kurulan Servetifünun dergisinin (1896’da derginin başyazarlığına Tevfik Fikret’in getirilmesiyle) etrafında toplanmaya başlamıştır. Böylece edebiyatımızda Servetifünun Edebiyatı oluşmaya başlamıştır.
Sanatlı anlatım iyice artmış, dil ağırlaştırılmıştır.
Aruz ölçüsü kullanılmaya devam edilmiş hatta Türkçeye ustalıkla uygulanmıştır. Bir şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanılarak şiire bu açıdan da bir yenilik getirilmiştir.
Tanzimat şiirinde olduğu gibi bütün güzelliği esas alınmıştır. Nazım(şiir) nesre (düzyazıya) yaklaştırılmış, cümledeki anlam bir dizede bitirilmemiş, sonraki dizelere kaydırılmıştır. Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bentlere uzanmasına anjanbman denir. Fransız edebiyatından geçen ve şiiri düzyazıya yaklaştıran bu teknik, Servetifünün şairleri tarafından sıkça kullanılmıştır.
Servetifünun şiirinde yaygın bir şekilde “serbest müstezat” nazım şeklinin kullanılmasının yanı sıra Batı şiirinden alınan “sone, terza-rima” gibi nazım şekilleri de ilk kez kullanılmıştır.
“Mensur şiir” örnekleri de edebiyatımızda ilk kez bu dönemde görülmüştür. Servetifünun şiirinde müzik ve resim gibi sanatların da etkisi görülmektedir.
Tanzimat şiirinde etkisi görülen romantizm akımı ile birlikte ilk kez sembolizm ve parnasizm akımlarının da etkileri görülmeye başlanmıştır.
Servetifünun Dönemi Türk Edebiyatı’nın şiir türünde ön plana çıkan sanatçıları Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin’dir. Halit Ziya, ilk kez Fransız edebiyatından edebiyatımıza mensur şiir türünü kazandırmıştır. Bu türe Mehmet Rauf da güzel örnekler vermiştir.
“Sanat için sanat” anlayışıyla yazmışlardır. Kulak için kafiye anlayışı esas alınmıştır. Seçkin tabakayı esas almış, eserlerinde mekân olarak İstanbul dışına pek çıkmamışlardır. Romanda realizm ve natüralizm, şiirde sembolizm ve parnasizmin etkisi görülür.
Servetifünun edebiyatında tiyatro türü arka planda kalmıştır.
Topluluğun roman türündeki öncü yazarı Halit Ziya’dır. Mehmet Rauf, edebiyatımızın ilk psikolojik romanı sayılan “Eylül”ü bu dönemde yazmıştır.
Hüseyin Cihat Yalçın’ın “Edebiyat ve Hukuk” makalesini Fransızcadan çevirmesi sonucu dergi 1901 yılında kapanır.

TEVFİK FİKRET
1896 yılında Servetifünun dergisinin şiir bölümünün sorumluluğunu üstlenerek Servetifünun Topluluğu’na öncülük etti. Başlangıçta bireysel konuları işleyen şair, 1896’dan itibaren ise sosyal konulara yönelik şiirler yazdı. “Balıkçılar,” “Sezâ”, “Verin Zavallılara”, “Ramazan Sadakası” adlı şiirleri sosyal içerikli şiirlere örnektir.
Oğlu Halûk üzerine yazdığı şiirlerde onu, Türk gençliğinin gelecekteki temsilcisi olarak görmüştür. Fikret’in şiirleri biçim, duygu, düşünce, hayal bakımından tamamen Batı şiiri tarzındandır.
Aruz ölçüsünü kullanmış, çocuklar için yazdığı “Şermin”de ise heceyi tercih etmiştir. Tasvire önem veren şair resimle şiiri birleştirmiştir. Üslupçu ve biçimcidir. Parnasizm akımının etkisindedir.
Eserleri:
Şiir: Rubâb-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübâbın Cevabı, Tarih-i Kadim, 95’e Doğru, Şermin

CENAP ŞAHABETTİN
Betimlemeye verdiği önem bakımından parnasizm, istiare ve müzikaliteye verdiği önem bakımından da sembolizmden etkilenmiştir. Kullandığı istiarelerle şiirimize yeni imgeler getirmiş, ancak alışılmadık bağdaştırmalanyla yadırganmış; karşıtlarının tepkisine neden olmuştur. Aşk ve doğa temalarını işlemiş, toplumsal konulara hiçbir şiirinde yer vermemiştir. Tüm şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış, aruz-hece tartışmasında aruzu savunarak heceye karşı çıkmıştır.
Eserleri:
En ünlü şiiri, kar yağışını betimlediği “Elhân-ı Şitâ” dır.
Şiir: Tâmât, Evrak-ı Leyal
Özdeyiş: Tiryaki Sözleri.
Gezi: Avrupa Mektupları, Hac Yolunda, Afak-ı Irak.
Deneme-Sohbet: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh.
Tiyatro: Yalan, Körebe, Küçük Beyler

Sembolizm (Simgecilik): 19. yüzyılın ikinci yarısında parnasizm akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Sembolistler, parnasyenlerin gerçekçi düşüncelere yer vermelerine karşı çıkmış; duygulara, bireyin iç dünyasına yönelmişlerdir. Dış dünyanın birey üzerindeki etkisi ve izlenimini sembollerle anlatmışlardır.
Sembolistler, şiirin duygulara hitap etmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu nedenle sembolizmin etkisinde yazdıkları şiirlerde anlam kapalıdır. Herkes, şiiri kendince yorumlayabilir. Sembolist şiirlerde kelimelerin anlamından çok, müzikal değeri önemlidir. Böylece müzik şiirin amacı olmuştur. Anlamın kapalı olması, farklı çağrışımlar yaratmak için mecazların bolca kullanılması dili de ağırlaştırmıştır. “Sanat için sanat” anlayışını savunan sembolistlerde karamsarlığın yanı sıra gerçeklerden kaçma, hayallere sığınma da ön plana çıkmaktadır.
Charles Baudlaire, Stephane Mallarme, Paul Verlaine ve Paul Valery sembolizmin dünya edebiyatındaki önemli temsilcilerindendir.
Türk edebiyatında sembolizmin ilk uygulayıcısı Cenap Şahabbettin olmakla birlikte en başarılı örneklerini Ahmet Haşim vermiştir.

FECRİÂTİ DÖNEMİ
1909’da birtakım genç sanatçı bir araya gelmiş, yeni bir topluluk oluşturmuştur. Bu gençlerden biri olan
Faik Ali Ozansoy’un teklifiyle topluluğun adı “Fecriati” (Geleceğin Işığı) olarak kabul edilmiştir. Yazdıklarını yeniden yayın hayatına başlayan Servetifünun dergisinde yayımlamışlardır.
Fecriati Topluluğu, 24 Şubat 1910 tarihinde Türk edebiyatında ilk kez bir bildiri (beyanname) yayımlamış, topluluk sanatçıları bu bildiride sanat ve edebiyat ile ilgili düşüncelerine yer vermişlerdir.
Bildiride edebiyat ve dilde çalışmalar yaparak Batı ile bağlarını güçlendireceklerini, “sanat için sanat” anlayışını esas tutacaklarını vurgulamışlardır.
Fecriati Topluluğu’nun Servetifünun sanatçılarından daha da öteye gitme, daha da Batılı olma çabaları sonuç vermemiş ve topluluk, Servetifünun anlayışının devamı olmaktan öteye gidememiştir. Servetifünuncular gibi bireysel konuları ağır ve süslü bir dille ele alan ve başarılı olamayan topluluk, kısa süre içinde (1912’de) dağılmıştır.
Bildiriyi imzalayan bazı sanatçılar: Ahmet Haşim, Tahsin Nahit, Emin Bülent Serdaroğlu, Ali Canip Yöntem, Mehmet Fuat Köprülü, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Celal Sahir Erozan, Faik Ali Ozansoy.

Parnasizm: Akım, Fransa’da ortaya çıkmıştır. Romantizm akımına tepki olarak doğmuştur. 1860 yılında “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisinin etrafında toplanan sanatçılar “Parnasyen” olarak anılmış ve bu sanatçıların oluşturduğu akım da parnasizm olarak adlandırılmıştır. Parnasizmde “sanat için sanat” anlayışı benimsendiği için biçim güzelliği her şeyden önce gelir. Akımın etkisinde yazılan şiirde her şey ayrıntılı ve nesnel tasvirlerle verilir. Parnasyenlere göre şiirin amacı fayda değil güzellik olmalıdır. Bu nedenle ölçü, uyak, ritim ön plandadır.
Akımın en belirgin izleri, ilk kez Tevfik Fikret şiirlerinde görülür.

AHMET HÂŞİM
İlk şiirlerinde Muallim Naci, Abdülhak Hâmid ve daha çok da Tevfik Fikret’le Cenap Şahabettin’in etkileri görülür. Şiirde kendi kişiliğini bulması ve ünlenmesi “Şiir-i Kamer” adını verdiği bir dizi şiirle olur.
Hâşim’in şiirleri, yoruma açık, sözden çok musikiye yakındır. Şiirlerinde sembolizm ve empresyonizmin etkileri görünür. Şiirlerinin hemen hepsinde melankoli, uzak diyarlara duyulan özlem söz konusudur. Onun şiirlerinde renkler ve musiki ön plandadır.
Şiirlerinde çocukluğuna ait anılar, anne sevgisi, güneşten kaçıp çöle hayat veren geceye sığınma, hastalık, ölüm gibi bilinçaltında gizlenmiş duyguların izlerini bulmak mümkündür. Hâşim, aruz ölçüsünü kullanmıştır. Hâşim’in nesirleri son derece açık, sade ve nüktelidir.
Eserleri:
Şiir: Göl Saatleri, Piyale.
Nesir: Bize Göre (fıkra), Gurabahane-i Laklakan (fıkra), Frankfurt Seyahatnamesi (gezi yazısı)
Ahmet Hâşim görüneni olduğu gibi yansıtmaya değil; onu görünmeyen hâliyle sezdirmeye, duyurmaya çalışmıştır. Dış dünyayı semboller üzerinden betimleyen şair, dış dünyaya ait gerçekliğin kendisinde bıraktığı izlenimleri yansıtmıştır. Bu sebeple empresyonizm ve sembolizm akımlarının etkisindedir.

SAF ŞİİR
♣ Fransız şair Paul Valery’nin şiirde dili her şeyin üstünde tutan görüşü ve divan şiirinin biçimci yapısından etkilenen ortak zevk ve anlayıştır.
♣ Edebiyatımızda Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” makalesiyle başlayan anlayışta, önemli olan, iyi ve güzel şiir yazmaktır.
♣ Saf şiir anlayışıyla yazan şairler, özgün ve yaratıcı imgeler oluşturmuşlardır.
♣ Saf şiir anlayışında tek bir gaye vardır: Estetik zevk uyandırmak. Bu nedenle saf şiirde, şiir ve musiki iç içedir ve anlam, biçimin arka planında kalmaktadır.
♣ Saf şiirde bireysel ve düşsel temalar ağır bastığı için imge önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle saf şiir anlayışında yazılan şiirlerde sembolizm akımının etkisine rastlamak mümkündür.
♣ Edebiyatımızda safşiir anlayışının bazı temsilcileri şunlardır: Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba…

YAHYA KEMAL BEYATLI
Şiirlerinde tarih şuuru ve İstanbul sevgisi önemli yer tutar.
Osmanlı-Türk medeniyeti eserlerine hayranlık duyan şair, şiirlerinde tarihî zaferlerden duyduğu sevinci, sonsuzluk özlemini, aşk ve ölüm temalarını işler.
Ahenge ve musikiye önem veren Yahya Kemal, hem klasik şiir geleneğine uyarak eserler vermiş hem de sade bir dille modern şiirler yazmıştır.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’daki kurtuluş hareketini destekleyen yazılar kaleme aldı ve bunları “Eğil Dağlar” isimli bir kitapta topladı.
Şiirlerinde Osmanlı tarihi ve medeniyetini, aşk ve sevinci, ölümü, sonsuzluğa ulaşma duygusunu ve İstanbul’u işledi. İstanbul’u sık sık işlediği ve şiirlerine İstanbul semtlerinin adını verdiği için “İstanbul Şairi” olarak da anılmaktadır.
Şairin ünlü “Sessiz Gemi” şiirinin yanı sıra “Rindlerin Akşamı, Endülüs’te Raks, Bir Başka Tepeden” vb. şiirleri bestelendi.
Eserleri:
Şiir: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Rübâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyiş…
Nesir: Aziz İstanbul (Deneme), Eğil Dağlar (Deneme), Siyasi ve Edebî Portreler (Biyografi),
Edebiyata Dair (Deneme); Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebî Hatıralarım (Anı)

MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ
1911’de Selânik’te Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp’in Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” makalesini yayımlamasıyla başlamıştır.
1911-1923 yıllarını kapsayan Millî Edebiyat Dönem şiirinde duygulardan ziyade düşünceler ağır basmıştır. Türkçülük düşünce akımının etkisinde olan dönem şairleri; dili, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırmaya çalışmış ve bunda başarılı olmuşlardır.
Millî Edebiyat Dönemi sanatçıları, halk edebiyatından yararlanmış ve hece ölçüsünü kullanmışlardır. Hece ölçüsünde yeni kalıplar denemişlerdir.
Dönemin önemli şairleri Mehmet Emin Yurdakul ve Ziya Gökalp şiirlerinde halka seslenmiş, düşüncelerini aktarmışlardır.
Amaçları yol göstermek olduğu için Tanzimat birinci dönem sanatçıları gibi, şiirleri öğretici nitelikte olmuştur.
İlkeler bellidir: Dilde yalınlık, halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsü, konu seçiminde yerlilik.
Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri ile İstanbul dışına çıkılmış, Anadolu konu edilmiştir.
Akımın diğer önemli mensupları arasında Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Halide Edip Adıvar, Aka Gündüz gibi isimler vardır.

MEHMET EMİN YURDAKUL

Türk-Yunan Savaşı üzerine, askere moral vermek için kaleme aldığı “Cenge Giderken” isimli ilk şiirini yayımlamıştır.
Millet ve vatan sevgisini esas alan bir milliyetçiliği benimseyen şair, ilk şiirlerini “Türkçe Şiirler” adıyla yayımlamıştır.
Mehmet Emin Yurdakul; şiirlerinin konularını Türk tarihi ve sosyal hayattan aldı.
Halkına tarihini, kimliğini hatırlatmak isteyen milliyetçi, medeniyetçi ve halkçı bir şair oldu. Bu nedenle “Millî Şair” olarak anıldı. Şiirleri teknik açıdan zayıf olan şair için güzellik değil fayda önemlidir.
Faydacı olmayı, halkını bilinçsizlikten kurtarmayı amaçladığı için şiirlerinde her zaman sade bir Türkçe kullandı.
Servetifünuncularla aynı dönemde yaşamış olmasına rağmen hece ölçüsü ve sade Türkçeyle sosyal temalı şiirler yazan şair, kendisinden sonra gelen birçok şaire öncülük etmiştir.
Eserleri:
Şiir: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Ordunun Destanı, Dicle Önünde, Turana Doğru, Zafer Yolunda, İsyan ve Dua, Türk’ün Hukuku vd.

MANZUM HİKÂYE
Ölçülü ve kafiyeli yazılmış, şiirsel değeri daha arka planda olan eserlere manzume, bunların kişi, olay, mekân ve zaman unsurları üzerine kurulmuş olanlarına ise manzum hikâye denir.
Hikâyede olduğu gibi manzum hikâyede de aynı yapı unsurları bulunur. Manzum hikâyenin hikâyeden farkı, biçiminin nazma, şiire uygun olmasıdır.
Türk edebiyatında bu türün ilk örnekleri Tevfik Fikret tarafından verilmiştir. Mehmet Âkif, manzum hikâye türünü geliştiren isim olmuştur. Mehmet Âkif, manzum hikâyelerinde halkın hayatını aruz kalıpları içinde ve gerçekçi biçimde yansıtmıştır.

MEHMET ÂKİF ERSOY
İstiklal Savaşı yıllarında Anadolu’ya geçerek halkı uyandırmak için konuşmalar yaptı. Burdur milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulundu.
Âkif, söylemek istediği her şeyi manzum olarak ifade edebilen bir şairdir.
Türkçeyi aruza uydurmada büyük bir başarı sağlayan şair, Türk şiirine yepyeni bir ruh getirmiştir.
Âkif’in şiirinde içerik her zaman ön planda oldu. Bununla birlikte şair, şiirlerinin biçimini ve estetiğini de ihmal etmedi.
Mahalle konuşmalarından, bilim, sanat, eğitim, medeniyet, çalışma, kalkınma, ahlak ve din temalarına kadar her konuyu şiirleştirebilmiştir.
Mehmet Âkif’in şiirlerinde gözlem ve kompozisyon önemli yer tutar.
Küfe, Seyfi Baba, Hasta, Kocakarı ile Ömer, Mahalle Kahvesi önemli şiirlerindendir.
Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım,
Gölgeler adlı yedi kitabı şairin ölümünden sonra Safahat adıyla tek bir kitap olarak yayımlandı.

Cumhuriyet Dönemi’nin İlk Yıllarında Hece Ölçüsüyle Yazılan Şiirler:
Cumhuriyet Dönemi’nde bazı şairlerimiz; Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp gibi memleketçi şairlerimizin izinden gitmiş ve halk şiiri geleneğinin bazı özelliklerini devam ettirmişlerdir.
Hece ölçüsüyle yazdıkları şiirlerde halk şiirinde kullanılan 7’li, 8’li, 11’li kalıpların yanı sıra yeni kalıplar da denemişlerdir.
Halk şiirinde olduğu gibi şiirlerini sade dille yazmış ve şiirlerinde halk söyleyişlerine yer vermişlerdir. Şekil olarak halk şiirinin izlerini taşıyan bu şiirlerde içerik genel olarak değişmiştir.
Şairlerimiz, halk şiirinde işlenen “aşk, doğa, ölüm” temalarına yer vermekle beraber temelde memleket sorunlarını ele almışlardır.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda hece ölçüsüyle yazan şairlerimizden bazıları şunlardır: Ahmet Kutsi Tecer, Faruk Nafiz Çamlıbel, Kemalettin Kamu, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya…

AHMET KUTSİ TECER
İlk şiirlerini Dergâh dergisinde yayımlayan sanatçı, halk şiiri geleneğiyle modern şiirler yazdı. Hece ölçüsünün 8’li, 11’li kalıplarını kullanmanın yanı sıra yeni kalıplar da kullandı.
Şiirlerini sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazdı ve imgeden, söz oyunlarından sakındı.
Şiirlerinde ağırlıklı olarak yurt sevgisini işleyen sanatçı; aşk, doğa, ölüm gibi temalara da yer verdi. Anadolu halk motifleri de Tecer’in şiirlerinde yerini aldı.
Sivas’ta çalıştığı yıllarda “Halk Şairlerini Koruma Derneği”ni kuran sanatçı, Âşık Veysel Şatıroğlu’nu edebiyatımıza tanıttı.
Ahmet Kutsi Tecer’in folklor ve halk edebi yatı çalışmalarıyla da edebiyatımıza büyük katkıları oldu. Sanatçının Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev adlı oyunları vardır. Şiirleri, ölümünden sonra Bütün Şiirleri adı altında kitaplaştırılmıştır.

Türkiye Dışındaki Çağdaş Türk Şiiri:
Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiiri; ortak duygu, düşünce ve estetik kaygıya sahiptir. Verilen edebî ürünler de her bölgenin kendi şivesi ve lehçesiyle oluşturulmuştur.
Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinde genel olarak ana dil, millî bilinç ve hürriyet temaları ele alınmıştır.
Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinin bazı önemli şairleri şunlardır: Bahtiyar Vahapzade(Azerbaycan), Şehriyar (İran), Özker Yaşın, Osman Türkay (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti), Recep Küpçü(Bulgaristan), Mağcan Cumabayulı (Kazakistan), Aybek (Özbekistan)

BAHTİYAR VAHAPZADE
Şiirlerinde vatan, millet, dil sevgisi, bağımsızlık ve toplumsal meseleler gibi konulara sıkça yöneldi; halkına bir yol gösterici olmaya çalıştı.
Bir olmanın, birlik olmanın önemini şiirlerinde sıkça vurguladı.
Sanatta yeniliğe karşı olmayan şair, yeniliğin geleneklerden kopmak olmadığını da belirtti. Azerbaycan Türkçesini ustalıkla kullanan şair, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmayı tercih etti. Az da olsa aruzla yazdığı şiirleri vardır.
Sanatçının Menim Dostlarım, Bahar, Edebî Heykel, Dostluk Nağmesi, Çınar,
Sade Adamlar, Aylı Geceler, İnsan ve Zaman, Açılan Seherlere Selâm adlı şiir kitapları; İkinci Ses, Artıg Adam, Yağışdan Sonra adlı oyunları vardır. Menim Anam şiiri ile tanınır.

ŞEHRİYAR
Şair; doğa güzelliklerini, Azerbaycan halkının gelenek göreneklerini iyi gözlemledi ve bu gözlemlerini şiirlerinde işledi.
Sanatçının şiirlerinde bunların yanı sıra çocukluk yılları, toplumsal meseleler ve Azerbaycan folkloru da geniş yer tuttu.
Türkçe yazdığı şiirlerinde ve sade bir Azerbaycan Türkçesi kullandı. Böylece yok edilmeye çalışılan dili ve edebiyatı da canlı tutabildi.
Heyder Baba’ya Selam şiiri ile tanınır.
Gitme Tersâ Balası, Behçetebat Hatırası, Naz Eylemisen şiir kitaplarıdır.

11.sinif turk dili ve edebiyatı 3.unite ozeti indir.

PDF’sini isteyenler yorum bölümüne yazabilir.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap