Ders Notları Editörün Seçtikleri

10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite Özeti

10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite Özeti (Şiir)

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK ŞİİRİ
Yabancı etkilerden uzak millî bir edebiyat görünümündedir. Sözlü ve yazılı edebiyat olmak üzere ikiye ayrılır.

SÖZLÜ DÖNEM
Sözlü ürünlerimiz sav, sagu, koşuk ve destandır.
Ürünler anonimdir. Ürünlerin ortaya çıkmasında dinî törenler etkili olmuştur. Aşk, kahramanlık, doğa ve ölüm temaları işlenmiştir.
Şaman, ozan, kam, baksı denilen şairler tarafından şiirler; kopuz adı verilen bir saz eşliğinde söylenmiştir. Genellikle yarım kafiye ve hece ölçüsü kullanılmıştır.

KOŞUK
Türkler İslamiyet öncesi belli dönemlerde, “sığır töreni” adı verilen av törenlerinde, “şölen” adı verilen kurban törenlerinde, tüm boyların erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi. Bu eğlencelerde söylenen aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen şiirlere “koşuk” adı verilir.
Koşuk örneklerini Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserinde görmekteyiz. 7’li, 8’li veya 11’li hece ölçüsüyle ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
Kopuz eşliğinde söylenir.
Kendi başına bütünlüğü olan dört dizeli bentlerden oluşan koşuklar, manilere ve koşmalara kaynak olmuştur. Bu şiirlerin kafiye düzeni; aaaa, bbba, ccca şeklindedir.
Koşuklar edebiyatımızın anonim ürünleridir. Koşuklar söyleyiş biçimi, söylenme ortamı, zamanı ve şekil özellikleri bakımından, âşık edebiyatı nazım şekillerinden koşmayla; divan edebiyatı nazım şekillerinden gazel ile büyük benzerlikler göstermektedir.

SAGU
Sagu, İslamiyet’ten önceki Türk şiirinde sevilen bir kişinin veya kahramanın ardından söylenen ve onun
iyiliğini, dürüstlüğünü, ahlakını, faziletini anlatan dolayısıyla ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirlerdir. Sagular 7’li hece ölçüsüyle söylenir, nazım birimi dörtlüktür.
“Yuğ” adı verilen ölüm ve yas törenlerinde söylenir.
Her dörtlüğün ilk üç mısrası birbiri ile kafiyeli, dördüncü mısralar ise kendi aralarında kafiyelidir. Bu şiirlere İslamiyet sonrası halk edebiyatında ağıt, divan edebiyatında mersiye denir.
ALP ER TUNGA SAGUSU
Alp Er Tunga’nın kahramanlıkları, erdemleri, iyiliklerinden söz eder. Alp Er Tunga, Saka
Türklerinin başarısı için çalışmış, kahramanlığı ile nam salmış büyük bir devlet adamıdır. Bazı kaynaklarda Alp Er Tunga’nın İranlı şair Firdevsî’nin “Şehname” adlı eserinde geçen Efrasiyap olduğu söylenmektedir.

SAV: Günümüzdeki atasözleridir.
DESTAN: Uzun, manzum eserlerdir.

YAZILI DÖNEM
Yazılı ürünlerinin en önemlisi 8. yüzyılda dikilen Göktürk Kitabeleri’dir. Bu kitabeler Türk adının geçtiği ilk yazılı kaynak olarak bilinir.
Yazılı dönemin diğer ürünleri Uygur eserleridir.

GEÇİŞ DÖNEMİ
Geçiş Dönemi’ne ait eserler 11 ile 13. yüzyıllar arasında verilmiştir.
Bu döneme ait eserler Arap ve Fars edebiyatları örnek alınarak oluşturulmuştur. Döneme ait eserler genellikle Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır.
Eserlerde İslam öncesi Türk edebiyatına ait özelliklerle Arap ve Fars edebiyatlarına ait özellikler iç içedir. Eserler didaktik bir anlatıma sahiptir.
İslamiyet öncesi Türk kültürü ile İslamî kültür birlikte yer alır.
Bu dönemin önemli eserleri Kutadgu Bilig, Divanü Lugatiʼt-Türk, Divan-ı Hikmet ve Atebetü’l Hakayık’tır.

1-KUTADGU BİLİG
“Kutagu Bilig”, “mutluluk veren bilgi” anlamına gelmektedir. Yusuf Has Hâcip tarafından 1069-1070 yıllarında yazılmıştır. Karahanlı Sultanı Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han’a sunulmuştur
“Kutadgu Bilig” aynı zamanda siyasetname özelliği taşır.
Mesnevi türünde yazılan Kutadgu Bilig 6645 beyit ve 173 dörtlükten oluşur. Aynı zamanda Türk edebiyatında yazılmış ilk mesnevi olma özelliği taşır.
Arapça ve Farsçanın, Türkçe üzerinde etkili olduğu dönemde eserin Türkçe yazılmış olması önem taşımaktadır. Eserde Yusuf Has Hacib, Türkçeyi çok iyi kullanmıştır.
Eser, Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır. İlk alegorik eser, aruzun kullanıldığı ilk eser, ilk siyasetname olarak bilinir.
Eserde dört kahraman bazı değerleri temsil eder:

 

KAHRAMAN

 

GÖREVİ

 

TEMSİL ETTİĞİ DEĞER

 

KÜN TOGDI

 

HÜKÜMDAR

 

ADALET(HUKUK)

 

AY TOLDI

 

VEZİR

 

MUTLULUK (SAADET)

 

ÖGDÜLMÜŞ

 

VEZİRİN OĞLU

 

ZEKÂ

 

ODGURMUŞ

 

DERVİŞ

 

AKIBET (HAYATIN SONU)

2-DİVANÜ LUGATİʼT-TÜRK
“Türk dilleri sözlüğü” anlamına gelen eser, Türkçenin ilk sözlüğü ve ilk dil bilgisi kitabıdır. Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 yılları arasında yazılmıştır.
Eser Bağdat’ta tamamlanmış ve devrin halifesi Ebulkasım Abdullah’ a sunulmuştur.
Eser, Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır.
Eser, Arapça olarak kaleme alınmıştır. Türkçe kelimelere Arapça karşılıklar verilmiş; bu kelimelerin anlamlarını açıklamak ve nasıl kullanıldıklarını belirtmek için de kelimelerin geçtiği destan, sagu, koşuk, sav gibi çeşitli metinlerden örnekler verilmiştir.
Eserde Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri hakkında önemli bilgiler de verilmektedir. Türkler arasında sözlü gelenekte yaşayan ürünlerin yazıya geçirilip günümüze ulaşması bakımından önemli bir eserdir.
Türk sözlü edebiyatının yazıya geçirilen ilk örnekleri bu eserdedir. Eserde 7.500 civarında söz varlığı bulunmaktadır.
Eser nesir (düzyazı) olarak yazılmıştır. Örneklerde nazımlar da kullanılmıştır. Eserin tek nüshası İstanbul’da Millet Kütüphanesindedir.

3- DİVAN-I HİKMET
Ahmed Yesevî’nin 12. yüzyılda halka İslamiyet’i öğretmek amacıyla söylediği şiirlere hikmet, bu şiirlerin toplandığı esere Divân-ı Hikmet adı verilir.
Hikmetler, dinî-tasavvufi şiirlerdir. 12. yüzyılda büyük Türk mutasavvıf Ahmed Yesevî’nin öğretisini yaymak için söylediği şiirleri içeren bir eserdir.
217 hikmet, 1 münacattan oluşur.
Yaşadığı bölgede, İslamiyet’i yeni kabul eden Türkler bulunduğundan göçebe Türklerin anlayabileceği sade bir dille yazılmıştır.
İslam dininin esaslarını, Peygamberimizin hayatını ve mucizelerini, Allah’a ulaşma yollarını, Yesevilik tarikatının temel ilkelerini, tasavvuf adabını, kıyamet ve dünya hâllerini anlatır.
Öğreticiliğin ön planda olduğu bu şiirler, dinî ve tasavvufi görüşleri yaymak amacı taşıdığından sanat yönü zayıftır.
Şiirler dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle söylenmiştir.
Hakaniye lehçesi ile yazılmıştır. Eserin amacı halka İslam’ı öğretmektir.
4+3 ve 4+4+4 hece kalıpları kullanılmıştır. Koşma nazım şekliyle yazılmıştır. Gazel ve mesnevi nazım şekliyle yazılanlar da vardır.
Ahmed Yesevî’nin görüşleri Anadolu’da tasavvufun temellerini oluşturur.

4- ATEBETÜ’L-HAKAYIK
Eser, 12. yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında dinî-tasavvufi geleneğin ilk önemli ürünüdür.
Hakikatlerin Eşiği anlamına gelen bu eser, Sipehsalar Mehmet Bey’e sunulmuştur.
12. yüzyılın ilk yarısında yazılmış, ayet ve hadislerden yararlanılarak oluşturulmuş manzum bir ahlak ve öğüt kitabı, nasihatnamedir.
Eserin başında yer alan Allah’ın, peygamberin, dört halifenin ve Emir-i Azam Muhammed İspehsalar Beg’in methi ve kitabın yazılışı hakkındaki kısımlar beyit hâlinde (40 beyit) ve gazel kafiyesindedir.
Asıl eser dörtlükler hâlinde (101 dörtlük) ve her dörtlük mânilerdeki gibi “aaxa” şeklinde kafiyelidir. Vezin ve kafiye bakımından çok sağlam değildir.
İslamiyet’ten sonraki eserlerin çoğunda olduğu gibi Allah’a, peygambere, dört halifeye, eserin sunulduğu emire övgü ile başlar. Sebeb-i teliften sonra asıl esere girilir.
Toplam 14 bölümdür. Eserdeki başlıca konular şunlardır: bilgi, dil, dünyanın geçiciliği, cömertlik ve hasislik, tevazu ve kibir, harislik, kerem, zamanın bolluğu.
Eserin Uygur harfleriyle yazılmış ilk nüshası, İstanbul’daki Ayasofya Kütüphanesindedir.

HALK EDEBİYATI
1. DİNÎ-TASAVVUFİ TÜRK ŞİİRİ
Hoca Ahmet Yesevi’nin “Divan-ı Hikmetˮi bu türün ilk örneğidir. Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Âşık Paşa gibi şairler din ve tasavvuf içerikli eserler vermişlerdir. Davranışlarıyla Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı amaçlayan kişiye mutasavvıf veya sufi (sofi) denir. Sufilerin amacı, asıl kaynak olarak gördükleri Allah’a ulaşmak ve onunla bütünleşmektir. Aruz ve hece ölçüsü kullanılır. Arapça ve Farsça kelimeler görülür.

İLAHİ :
Allah’ı öven, onun yüceliğini anlatan, insanın duyabileceği en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu dile getiren şiirlere “ilahi” denir.
İlahiler kendilerine özel bir ezgiyle dörtlükler hâlinde ve hece ölçüsünün 7, 8, 11’li kalıplarıyla söylenmektedir. Konuları Allah sevgisi olan bu şiirlerin dörtlük sayısı da genellikle 3-7 arasında değişmektedir.
İlahiler hem hece ölçüsüyle hem de aruz ölçüsüyle oluşturulur. Aruzla yazılanlar gazel şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Heceyle yazılanlar ise dörtlükler hâlinde kurulmuş ve koşma gibi kafiyelenmiştir.
Türk edebiyatında bu nazım şeklinin ilk örneklerini 12. yüzyılda yaşamış olan Ahmet Yesevi vermiştir. İlahilerin en güzel örneklerini Anadolu’da 13. yüzyılda yaşamış olan Yunus Emre vermiştir.
Yunus Emre şiirlerini bugün bile anlaşılabilecek kadar sade bir şekilde dile getirmiştir.
Tarikatlara göre ilahiler: Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlarda cumhur ve ilahi adını alır.

YUNUS EMRE: Yunus Emre, şiirlerinde hece ölçüsünü ve halk şiirinin klasik nazım biçimlerini kullandı. Sanatçının basit görünen ancak taklit edilmesi oldukça zor olan bir anlatımı vardı. (sehl-imümteni)
Eserleri: Divan, Risâletü’n Nushiyye.

NEFES
İlahilerin Bektaşi-Alevi tarikatlarındaki karşılığı “nefes” olarak adlandırılır. Dinî-tasavvufi halk şiiri olan nefesler, genellikle vahdetivücut anlayışını, Alevi-Bektaşi tarikatının ilkelerini ve Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye övgü konularını işler.
Hece ölçüsüyle yazılan nefeslerin az da olsa aruzla yazılmış örnekleri de mevcuttur. Nazım birimi dörtlüktür.
Dörtlük sayısı ise 3-7 arasında değişir. Hece ölçüsünün en çok 11, 8 ve 7’li kalıplarıyla yazılır. Biçim olarak koşmaya benzer.
Halkın anlayabileceği sade bir Türkçeyle yazılır.
Pir Sultan Abdal nefesleriyle tanınır. Dinî tasavvufi halk şiirinde, ilahi ve nefesten başka devriye, nutuk, şathiye adıyla bilinen şiirler de vardır.

2- ANONİM TÜRK HALK ŞİİRİ
Halk şiirinin dili sade olup konuları halkın yaşantısıyla ilgilidir. Hece ölçüsünün kullanıldığı bu şiirlerin nazım birimi dörtlüktür. Halk şiirinin, söyleyeni belli olmayan türüne anonim halk şiiri denir.
Türkü, mâni, ağıt, ninni gibi türler anonim halk şiirinin ürünleridir.

MÂNİ
Tek dörtlükten oluşur. 7’li hece ölçüsü ile yazılır. Konusu genellikle aşk, ayrılık, eleştiri, ölümdür. aaxa şeklinde kafiyelenir.
İlk iki dize doldurma dizelerdir.
Asıl söylenmek istenen, son iki dizededir.

MÂNİ ÇEŞİTLERİ:
Düz mâni: 7 heceli, dört dizeden oluşan ve “aaxa” şeklinde uyaklanan mânilerdir.
Kesik mâni: Cinaslı mâni de denen bu tür mânilerin ilk dizesi 7 heceden azdır. Bu mânilerde uyak kısmı çoğunlukla cinaslı kelimelerden oluşur.
Yedekli (artık) mâni: Düz mâninin sonuna, anlam ve uyak akışına uygun birkaç dizenin eklenmesiyle oluşturulmuş mânilerdir.
Karşılıklı mâni: İki kişinin karşılıklı konuşması biçiminde düzenlenmiş mânilerdir.

TÜRKÜ: Ezgiyle söylenen bir nazım biçimidir. Aşk, sevgi, gurbet vb. temalar işlenir. Hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenen türküler iki bölümden oluşur.
Asıl sözlerin bulunduğu bölüme bent, her bendin sonunda tekrarlanan bölüme “bağlama” ya da “kavuştak” denir. Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelenir.
Her konuda türkü söylenebilir. Bunlar arasında elbette aşk, hasret ilk sırayı alır. Türkü bölgelere, konularına, ezgilerine göre değişik isimler alır. Buna göre türkünün hoyrat, oturak, kayabaşı, oyun havaları, kırık gibi türleri vardır. Konularına göre aşk türküleri, doğa türküleri, çocuk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri gibi isimlerle anılır.

3- ÂŞIK TARZI TÜRK HALK ŞİİRİ
İslamiyet’ten önceki sözlü edebiyatın devamı sayılabilir. Hece ölçüsü ile yazılırlar. Nazım birimi dörtlüktür. Nazım biçimleri: Koşma, Semai, Varsağı, Destan

KOŞMA
Halk edebiyatı şiirleri arasında en çok sevilen ve tercih edilen nazım şekli koşma olmuştur. İslamiyet
Öncesi Türk Edebiyatı’nda yer alan “koşuk” nazım şeklinin İslamiyet sonrası âşık tarzı halk şiirindeki devamı ve karşılığıdır.
İslamiyet öncesinde bazı törenlerde o dönemin din adamları tarafından kopuz eşliğinde söylenen koşuklar, İslamiyet sonrasında da âşıklar tarafından saz eşliğinde söylenmeye devam edilmiştir.
Koşmanın aşk ve güzellik konularını dile getiren güzelleme çeşidi gazele tema olarak çok benzemektedir. Bu nedenle gazelin halk edebiyatındaki karşılığı olarak kabul gören nazım şekli koşmadır.
Koşmalar dinî konular dışında genelde her türlü temada söylenmiştir. Son dörtlükte şairin mahlası yer alır.
Bu şiirlerde kullanılan kafiye şeması aaab (abab), cccb, dddb, eeeb şeklindedir. Daha çok yarım kafiye tercih edilir.
Şair son dörtlükte adını ya da mahlasını söyler. Buna tapşırma denir.
Sözlü gelenekte varlığını sürdüren koşmalar 16. yüzyıldan itibaren “cönk” adı verilen defterlere geçirilmeye başlanmıştır.

KOŞMA NAZIM ŞEKLİNİN TÜRLERİ
Güzelleme: Aşk, sevgi, doğa güzelliklerini anlatan lirik şiirlerdir. Koçaklama: Yiğitlik, kahramanlık, savaş gibi konuları işleyen koşmalar dır. Taşlama: Bir kişiyi veya topluma eleştiren koşmalardır.
Ağıt: Bir kişinin ölümü üzerine yazılan şiirlerdir.

ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU
20. yüzyılda halk şiirinin son büyük temsilcisi olan Âşık Veysel, geleneğe bağlı kalmış ancak bu geleneğe konu, sanat, ahenk ve hikmet yenilikleri getirmiştir.
Yeni deyişler, taze kafiyeler kullandığı şiirlerinin kaynağı halk geleneğidir. Adını 1931’de Sivas’ta düzenlenen halk şairleri bayramında duyurdu.
Sivas’ta edebiyat öğretmenliği yapan şair Ahmet Kutsi Tecer, Âşık Veysel’i bütün Türkiye’ye tanıttı. Eserlerinden bazıları: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın

DİVAN ŞİİRİ
İslamiyet’in Türkler tarafından kabulünden sonra Arap ve Fars edebiyatlarının etkisiyle ortaya çıkmıştır. Süslü, sanatlı bir dil kullanılmıştır. Dil Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklüdür.
Divan Şiirinin Özellikleri
a) Divan şiiri, ilk örneklerini 13. yüzyılda vermeye başlamış; 19. yüzyılda ise etkisini yitirmiştir. Divan şiirinin ilk şairi Hoca Dehhani’dir.
b) Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir.
c) Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
ç) Nazım birimi olarak gazel, kaside, mesnevi, kıt’a ve müstezatlarda beyit kullanılmıştır ancak murabba
tuyuğ, şarkı ve rubailerde dörtlük; terkibibent, terciibent, müseddes, muhammes, taştir ve tesdiste bent kullanılmıştır.
d) Daha çok tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
e) Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, süslü, özentili, ağır bir dil kullanılmıştır.
f) Konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verilmiştir. Aynı konu değişik dönemlerde birçok şair tarafından işlenmiştir.
g) Divan şiirinde Arap ve Fars edebiyatlarından alınan belli semboller vardır. Mazmun adı verilen bu semboller hiç değiştirilmeden kullanılır. Gül deyince sevgili, bülbül deyince aşığın anlaşılması gibi.
ğ) Şiirde bütün güzelliğine değil, parça güzelliğine değer verilir. Hatta çoğu şair “mısra-i berceste” adı verilen en güzel dizeyi oluşturmaya çabalar.
h) Divan şiirinde toplumsal konulara çok az yer verilmiştir.
ı) Divan şiirinde gerçek hayat ya da insan, olduğu gibi değil idealize edilerek anlatılır. Şiirin anlaşılması için sözcüklerin ötesindeki anlamlara dikkat edilmelidir.
i) Gazel, kaside, mesnevi, rubai gibi ortak nazım şekilleri kullanılır.
j) Divan şiirinde daha çok aşk, ayrılık, hasret, ölüm, doğa sevgisi gibi kişisel konular işlenir.
k) Şiirde kural ve kalıplara önem verilir.

GAZEL
Gazelde kadın, aşk, eğlence gibi temalar işlenir.
En az 5, en fazla 15 beyitten oluşur. Kafiye düzeni aa, ba, ca … şeklindedir. Aruz ölçüsünün her kalıbıyla yazılabilir.
İlk beytine matla, son beytine makta denir.
En güzel beyti, beytü’l gazel ya da şah beyittir.
Tüm beyitleri aynı güzellikte olan gazellere yek avaz gazel, bütün beyitlerinde aynı konunun işlendiği gazellere yek ahenk gazel, şairin adının geçtiği beyte taç beyit ya da mahlas beyti denir.
Dizelerinin ortasında kafiye bulunan, ortadan ikiye bölünebilen gazeller ise musammat gazeldir. Gazel, konu bakımından halk edebiyatındaki koşmayı andırır.

Gazeller, konularına göre değişik isimler alır.
Aşktan duyulan mutluluğu, sıkıntıyı, sevgilinin güzelliğini anlatan gazellere âşıkane gazel; hayata karşı ilgisizliği ve kayıtsızlığı, yaşamaktan zevk almayı anlatan gazellere rindane gazel; kadını ve aşkın güzelliklerini anlatan gazel türüne şûhane gazel; ahlakla ilgili öğütler veren, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellere ise hikemî gazel adı verilir.
Türk edebiyatında Fuzûlî, âşıkane gazelin; Baki, rindane gazelin; Nedim, şûhane gazelin; Nâbî de hikemî gazelin öncüsü sayılır.

AHMEDÎ
XIV. yüzyılın en çok eser veren, divan edebiyatının kurulmasında büyük rolü olan şairi Ahmedî’dir. Türk edebiyatında bu yüzyılda en çok eser veren sanatçıdır.
Türkçeyi iyi kullanan, nazım tekniğine hâkim bir şairdir.
Ahmedî, divanındaki kaside ve gazellerinde İran şiir geleneğini gösterdiği gibi Türk ruhunun inceliklerini ve Türkçenin ifade gücünü de yansıtmıştır.
Eserlerinden bazıları: Divan, İskendername, Cemşîd ü Hurşîd, Tervihü’l-Ervah, Mirkâtü’l-Edeb.

BÂKÎ: Tekniği ve dili sağlamdır. Beyit güzelliğinin yanında bütün güzelliğini de arar. Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra Kanuni Mersiyesi’ni yazdı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanınır.
Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem verdi.
Duru ve temiz bir İstanbul Türkçesinin yanı sıra şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de kullandı. Eserlerinden bazıları: Kanuni Mersiyesi, Divan, Fezâil-i Mekke ve Fezâilü’l-Cihâd, Hadis-i ErbainTercümesi

KASİDE
Beyit sayısı 33 ila 99 arasında değişir. Din ve devlet büyüklerini övmek için aruz ile yazılır. Kafiye düzeni gazelde olduğu gibi aa-ba-ca-da…
Kasidenin ilk beytine matla, son beytine makta, en güzel beytine beytü’l kasid, şairin adının ya da mahlasının geçtiği beyte taç beyit denir.
Kasidenin en ünlü şairleri; Nefi, Bâkî, Fuzûlî, Ahmet Paşa, Nedim’dir.

Tam bir kaside altı bölümden oluşur:
Nesib (Teşbib): Giriş niteliğindeki bu bölümde mevsimlerin, çeşitli varlıkların, savaş, bayram gibi olay ve durumların tasviri yapılır. Kasideler bu bölümde yapılan tasvirlere göre “bahariyye, şitaiyye, ramazaniyye” gibi adlar alır.
Girizgâh: Asıl konuya geçmeden önce söylenen beyittir.
Tegazzül: Kasideye aynı ölçü ve uyakla yazılmış bir gazelin eklendiği bölümdür. Fahriye: Şairin kendisini övdüğü bölümdür.
Methiye: Din ve devlet büyüklerinin övüldüğü kasidelerdir.
Dua: Şair bu bölümde, övdüğü kişi, devlet ve kendisi için iyi dileklerde bulunarak dua eder.

Kasideler işledikleri konulara göre şu isimleri alır:
Tevhid: Allah’ın birliğini konu alan kasidelerdir. Münacat: Allah’a yakarış içeren kasidelerdir.
Naat: Hz. Muhammed’i övmek için yazılan kasidelerdir. Methiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasidelerdir.
Hicviye: Bir kimseyi, olay ya da durumu yermek için yazılmış kasidelerdir. Mersiye: Birinin ölümünden duyulan üzüntünün dile getirildiği kasidelerdir. Fahriye: Şairin kendini övdüğü kasidelerdir.

FUZULİ
Türkçe eserlerini Azerbaycan Türkçesiyle yazmıştır.
“İlimsiz şiir, temeli olmayan bir duvara benzer.” sözüyle Fuzûlî, şiir hakkındaki düşüncelerini dile getirmişti Fuzûlî’nin şiirlerinin konusunu ilahi aşk, Ehlibeyte duyulan özlem ve ayrılık acısı oluşturur.
Şiirlerinde aşk temasını sıkça işleyen şair, Divan’ındaki gazellerinin çoğunda aşk, ayrılık ve bu duyguları yaşatan sevgilinin tasvirini anlatmıştır.
“Âşıkane gazel” türünün edebiyatımızda en tanınmış ismidir.
Şiirlerinde beşerî aşktan ilahi aşka dönüşen platonik bir aşk vardır. Fuzûlî, gazel ve mesnevilerinde sade, anlaşılır bir dil kullanırken kasidelerini ağır bir dille yazmıştır.
Eserleri:
Türkçe manzum: Divan, Beng ü Bâde, Leylâ vü Mecnûn, Kırk Hadis, Su Kasidesi… Türkçe mensur: Hadikatü’s-Süeda, Mektubat, Şikâyetnâme..

ŞARKI:
Şarkı türü Türkler tarafından divan edebiyatına kazandırılan, bestelenmeye uygun ölçü kalıpları ile yazılan ve çoğunlukla 4 dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir.
Şarkıda üçüncü dizeye meyan adı verilir. Bu dizenin anlam bakımından daha özlü olmasına dikkat edilir. Dördüncü dizeye ise nakarat denir.
Aşk, sevgili, ayrılık, eğlence gibi konularda yazılır.
İlk bendin kafiye düzeni değişiklik göstermekle birlikte kafiye düzeni aaaa-bbba-ccca, abab-cccb-çççb veya axax-bbbx-cccx’dır
Şarkı türünde ilk örnek veren şairimiz Naili’dir ancak şarkı türünün en başarılı örneklerini veren Lale Devri sanatçısı olan Nedim’dir.
Nedim’den sonra Şeyh Galip, Enderunlu Fâzıl, Enderunlu Vâsıf gibi sanatçılar da bu nazım biçiminin en güzel örneklerini vermişlerdir.
Şarkının özelliklerinden biri de XV. yüzyılda Necati’yle başlayan mahallîleşme akımının izlerini taşımasıdır. Halk dilinde kullanılan kelimeler, deyimler Nedim’in şiirinde ustaca bir deyişle dile getirilmiştir.
İstanbul Türkçesi, Nedim’in şiirlerinde şiir dili olmuştur.

NEDİM:
Lale Devri sanatçısı olan Nedim, şiirlerinde bu dönemin zevk ve eğlence yaşamını, İstanbul’un güzelliklerini anlatmıştır.
Şiirlerinde din dışı konuları işlemiş, mesnevi türüne de ilgisiz kalmıştır.
Halk şiirindeki türkü ve güzellemeleri andıran şarkı türünü divan edebiyatına o kazandırmıştır. Hece ölçüsüyle yazılmış bir türküsü de bulunmaktadır.
Nedim dili sadeleştirmiş, yerlileştirmiş, halk deyimlerini kullanmıştır. Gazelde daha da başarılı olan Nedim, şiirlerine günlük yaşamı sokmuştur. Bir Divan’ı vardır.
Divan edebiyatında şarkı türünün en bilinen şairidir.
Döneminin yaşantısını ve İstanbul görüntülerini şiirlerine yansıttı. Mahallîleşme akımının önde gelen temsilcilerinden oldu.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap