Şiir İncelemeleri Dokümanlar

Kürsi-i İstiğrak Şiirinin İncelenmesi

Kürsî-i İstiğrak 

Kenâr-ı bahrde hoş bir mahaldir, nâzır-ı âlem, 
Tahaccür eylemiş bir mevcdir; üstünde bir âdem, 
Hayâlettir, oturmuş, fikr ile meşguldür her dem; 
Giyinmiştir beyaz amma, bakarsın arz eder mâtem, 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Bu tenha yerleri gördün mü sen zannetme hâlîdir, 
Hayâlâtımla meskûndur, bu yerler pür meâlîdir, 
Muhât-ı aczdir hem lâ-tenâhî birle mâlîdir; 
Bu mevkidir yerim sahilde bir kürsî-i âlîdir. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Sükûnetle kuşanmış hây u hûy-i şehri gûş eyle, 
Sehâb-ı hande-rîz ü berk-ı yekser-kahrı gûş eyle, 
Ağaçlardan çıkan efkârı seyret, nehri gûş eyle; 
Bu vahşetgâhda sen gel benimle dehri gûş eyle. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Düşün ol zâtı kim emriyle zâtından ıyân olmuş, 
Vücûd-ı sermedîsinden zemîn ü âsmân olmuş, 
Düşün deryâyı, her bir katre mevc-i bî-kerân olmuş, 
Hafâyâ-yı ilâhîdir ki yekdil, yekzebân olmuş. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Odur hîçî-i mâzî lücce-i sürh-i meşiyyette, 
Bu târîkî-i müstakbel kebûd-ı sermediyyette, 
Durur bir kibriyâ-yı bî-nihâyet nûr u zulmette, 
Beraber cümle mevcûdât ü eşyâ hep muhabbette. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Eder yekdiğerin takbîl dâim zühre vü zerre, 
Yürür bir yolda murg u mâhî vü mehtâb ü şebperre, 
Otur şu minber-i deryâ-muhât-ı senge bir kerre, 
Hemen allah’ı gör şâmil semâdan bahr ile berre. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Yürür her burc bin asr-ı mücessemdir, mümâsildir, 
Zılâle sûretâ, zannetme lâkin cism-i zâildir, 
Bu hey’et zîr ü bâlâ mercî-i aslîye mâildir, 
Giderler şâd ü handân cümlesi bir feyze nâildir. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

Döner vâdide dûr a dûr bir ses, rûdlar çağlar, 
Çemen mâî, koyunlar penbe, rengârenktir dağlar, 
Şafaktan, bahrdan etmekte cem-i sîm ü zer bağlar. 
Bu şenlikte benim gönlümdür ancak varsa bir ağlar. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar, etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem… 

İner sisler içinde bir küçük kız kûhdan tenhâ, 
Doğarken necm-i bî-hâb-ı seher peyda vü nâ-peydâ, 
Geçer peyk-i sabâ dûşunda aks-i cûşiş-i deryâ, 
Ceres yâd-ı vatanla dilde eyler derdimi ihyâ. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem…

                                        Abdülhak Hamit Tarhan

Günümüz Türkçesiyle:

Kendinden Geçme Yeri

 1.

Dünyayı seyretmek için deniz kıyısı hoş bir yerdir;

taşlaşmış bir dalga (olan bir kayanın) üzerinde bir adam;

hayalettir, oturmuş, her an fikirle meşguldür (düşünceye

dalmıştır); beyaz giyinmiştir ama bakarsın matemli

görünür.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

2.

 Bu ıssız yerleri görünce sen oraların boş olduğunu

sanma! Bu yerler hayallerimle dolu ve anlamlıdır; aczimle

çevrili, hem sonsuz “bir” ile doludur; yerim, sahilde yüksek

bir kürsü olan bu mevkidir.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

3.

 Şehrin gürültü patırtısını sükûnetle kuşanmış, dinle;

gülümseyen bulutu ve bütünüyle kahır saçan şimşeği

dinle; ağaçlardan çıkan düşünceleri seyret, nehri dinle; bu

vahşi yerde sen gel benimle dünyayı dinle.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

 4.

 Düşün o zatı, emriyle kendi özünden ortaya çıkmış;

ebedî varlığından yer ve gök yaratılmış; deryayı düşün,

her bir damla uçsuz bucaksız dalga olmuş; ilahî gizlilikler

bir gönüllü, bir dilli (bir ağız) olmuş.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

 5.

 İradenin kızıl dalgasında mazinin hiçliği odur; bu geleceğin 

karanlığı ve ebediyetin maviliğinde, aydınlık ve

karanlıkta sonsuz bir büyüklük durur; bütün eşya ve varlıklar 

birlikte hep sevgidedir.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

 6.

 (Gökyüzündeki) Çoban Yıldızı ile (yeryüzündeki) zerre

(atom) birbirini öper; balık ve kuş, mehtap ve yarasa aynı

yolda yürür; taşını deryanın çevrelediği minbere bir kere

otur; gökyüzünden deniz ve karayı kaplayan Allah’ı gör.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

 7.

 (Her biri) bin görkemli asır olan her burç yürür; görünüşte

gölgelere benzer, lakin geçici bir varlık sanma; yer ve

gökteki bu görünüm, asıl makama yöneliktir; hepsi mutlu ve

neşeli giderler, bir feyze ulaşırlar.

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

8.

Vadide uzaktan uzağa bir ses döner, ırmaklar çağlar,

Çemen mavi, koyunlar penbe, rengârenktir dağlar, 

Şafaktan, denizden etmekte altın ve gümüş renginin birleştiği bağlar. 

Bu şenlikte benim gönlümdür ancak varsa bir ağlar. 

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

9.

Sisler içinde bir küçük kız dağdan yalnız başına iner,

Uykusuz seher yıldızı belli belirsiz doğarken,

Denizin coşkunluğunun aksi saba rüzgarının yörüngesinde geçer,

Çıngırak sesleri vatan hasretiyle derdimi canlandırır

   Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda benimle beraber, 

   Ağaçlar, ırmaklar, kuşlar, çiçekler daima şen.

 

Hamid, 1880-1895 arasında, devrinde, zirveye çıkmıştır.

İstiğrak: Düşünce deryasının içine dalıp gitme, böylece derin düşüncelere daldığı yer anlamını taşıyor şiirin adı: Kürsi-i İstiğrak.

Tabiatı kainat olarak düşünmek gerekiyor.

Kainat ve kainatı oluşturan bütün unsurlar üzerinde dalıp gidiyor.

İstiğrak: Kontemplasyon,temaşa, varlığı ve kainatı seyre dalmak, düşünmek, yani alelade bir düşünme değil.

Kant: Sanat estetik temaşadır.

Nazır-ı âlem: Çok genel bir bakışı ifade ediyor. Bütün âlem görünüyor.

1) Bir dalga yükselmiş, taşlaşmış. Şair bir hayalet(tir) gibi üzerinde oturuyor.

Şair, sevdiklerinden uzakta kalmanın üzüntüsünü yaşıyor. Bulutlar, dalgalar ve yıldızlar onun sevdikleri yerine geçiyor.

Bütün bu unsurlar, şaire sanki düşüncelerini aktarıyorlar.

Şair seyirciyi bu manzumenin hakikatlerini anlamaya davet ediyor. Şiirine diğer insanları da davet (dahil) ediyor.

2) Hayallerim buraya yerleşmiştir. Hayallerim kendine bir mekan tutmuş. Demek ki şairin her yerde bir hayali var. Yüce manalarla dolu bir tabiattan bahsediyor. İnsan burada kendi çaresizliğini hisseder, burası yüksek manalarla ve sonsuzluklarla doludur. O sonsuzluklara ulaşmada insan aciz kalır. Tezat sanatı var. muhat-ı acz—kürsi-i ali, tenha-maali

Fizikten metafiziğe gidiş var. Tahaccür eylemiş bir mevc: kürsi-i ali

Şair dıştan hareketsiz gibi görünmesine rağmen içten hareketli.

Görsel imaj: Gözümüzün önünde net bir şekilde canlanan bir tablo uyandıran imajladrdır.

İşitsel imaj: Gözümüzün önünde canlanmayan fakat okudukça, düşündükçe derinlere gidebileceğimiz imajlardır.

Görsel imaj (sathi imaj) Mehmet Akif, Tevfik Fikret.

Bu şiirde derinleşildiği için işitsel imaj var. Gözümüzün önünde net bir tablo yok. Yahya Kemal, Tanpınar vs.

Bu imaj ahenkten doğuyor. İnsanı başka bir aleme götürüyor. Netlik yok, kararsızlık var, bunu da kapalılık yapıyor. Daha derindir, sathi değildir.

3) Şair okuyucusunu dinlemeye çağırıyor. Kahr:yakıp yıkan. Adeta görselliği yıkıyor→ağaçlardan çıkan efkar. Göz ve kulakla ilgili ifadeleri görüyoruz.

Şair şehirden uzakta tabiatta fakat şehrin gürültüsünü duyuyor. Daha çok seviniyor; çünkü bulunduğu yer doğadır. Şehrin gürültüsü aksediyor.

Sehab-ı hande-riz ile sükunet arasında, şehrin hay u huyu ile berk-i yekser-kahr arasında bir paralellik var.

Bulutlar kendisine sanki bir huzur, sevinç veriyor.

Şehir kahredici bir yer, düştüğü yeri yakıp yıkan bir şimşek gibidir. Şehir-kır tezadın hatırlatan bir mana var. Şehir can sıkıcı, kır huzur verici.

Sessiz yerde (vahşetgahda) dünyanın (insanların olduğu yerin) sesini duyuyor, okuyucuyu seyre davet ediyor.

Gülen bulutlar (sehab-ı hande-riz) canlık varlıklar gbi gözüküyor, mahiyetlerini değiştiriyorlar, bizim gördüğümüz şekilden başka şekle giriyorlar.

Bütün imajlar varlıkları canlılık içinde gösteriyor. Hamid bunu yaparken varlığı değiştiriyor; fakat müphemiyet de var. Bizde müphemiyet en fazla Hamid’de var. Şair de müphemiyeti sağlayan tezattır veya tezadın müphem bir şekilde bulunmasıdır.

4) “gör”(1) ve “dinle”(4)  tekrarı yani derin manalarını düşün anlamına geliyor.

“gûş” kelimesi sık sık tekrar ediyor. Bu şiir işitsel imajlara daha çok yer veriyor, şair bizi ses imajlarına götürüyor.

5) Burada müphem mazinin boşluğu hiçliği görünür. Sonsuz mavilikler içinde istikbal karanlıktır. Bu hiçlik içindeki içindeki istikbal ve sonsuzluk maviliklerde görünen Tanrı’nın kendisidir.

meşiyyet: bulutların, varlığın ufka doğru seyretmesi.

Karanlıkta ve aydınlıkta gözüken sonsuz Tanrı’dır.

târiki-yi istikbal: geleceğin karanlık olması.

Akşam vakti ufkun kızıllığı ve gökyüzünün maviliği var. Yani aydınlıktan karanlığa doğru gidiyor. Burada mazi ve müstakbel kavramları var. Bunların yokluğu, Tanrı’nın varlığı söyleniyor.

Burada kesin bir mana vermek çok zor.

Tezatlar var: surh x kebud

Meşiyyetin kızıllığında mazinin yokluğu hissedilmektedir.

Varlığın bu kızıl deryasında o hiçi-yi mazi görülür ve sonsuz maviliklerde geleceğin karanlığı görülür. Bunların arasında görülen Kibriya-yı binihayettir. Ama Türkçe gramer yapısına uymuyor.

Bütün varlıklar seyr halinde hep aynı zikir (sevgi) halindedirler.

6) Bu deryayla kuşatılmış taştan minbere otur bir kere, bütün varlıklardaki uyumu göreceksin. Tanrı bütün karaları ve denizleri kaplar.

7) Her burc binlerce yılı kendi varlığında cisimleştirmişlerdir, yürürler. Bunlar gizli bir yürüyüş halindedir. Belli belirsiz yürüyüşüne bakarak onları yok olacak cisimler gibi görme. Bütün bu heyet asli yerlerine gider.

Hepsinin sahip olduğu feyiz, hikmet vardır. Bunlar o hikmetle neşelidir asli mercilerine giderler. Burçlar binlerce yıllık varlıklar olarak asli mercilerine dönerler.

8) Bağlar denizden gümüş, şafaktan altın toplar. Bütün mevcudat tasavvufi bir neşe içinde, seyr halinde; fakat şair huzursuzdur. Bu şiirde müphemiyet yoğun, işitme duygusu yine ön planda.

9) Dağlardan sisler içinde küçük bir kız iniyor. Seher vaktinin uykusuz yıldızı belli belirsiz doğarken, saba rüzgarının habercisi omzunda denizin dalgalı aksi olduğu halde geçer, çıngırak vatanın yadıyla gönülde derdimi canlandırır.

Dördüncü mısrada şair yine kendi trajedisini hatırlıyor. Derdini tekrar canlandırması ilgi çekici bir söyleyiş belki, şaire hayat veren bir dert. Buradaki kız annesi olabilir.

Hamid, bir sıfatı bir zarf gibi kullanır. (Döner vadide dûrâdûr (sıfat veya zarf) bir ses)

duradur kelimesi “döner” kelimesine mi bağlı ses kelimesine mi bağlı belli değil. Hamid bir kelimeyi hem sıfat hem de zarf gibi kullanıyor.

Yürür her burc bin asr-ı mücessemdir.

Burc yürür onunla binlerce asır yürür (denebilir).

Yürür fiili iki isme bağlı, hem burca hem asr-ı mücesseme.

Şair nereye bağlı olduğu belli olmayan kelimeler kullanıyor.

Kainat sabit gibi ama bu kainat içinde bir hareket var.

Hamid’de kompozisyon arızalıdır, bozuktur.

Bütün olarak şiirin temel aldığı hayaller güzel; fakat şair ayıklama yapmamış. Yer yer çok güzel parlayan imajlar ve geniş bir perspektif vardır.

Bu şiirde mısra yapısı uzun olduğu için dalgalıdır. Mısra kendi içinde kırılıyor. Güçlü ses ahengine sahip, dolayısıyla bizde çok çeşitli hayaller doğuyor.

 

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap