İnceleme-Araştırma

CİNASLI MÂNİ / AYAKLI MÂNİ

Mâni, Anonim Halk Edebiyatının en yaygın şiir türüdür. Tek bir dörtlükten oluşur. Ancak altı, yedi dizeli mâniler de vardır. Halk şiirinin en kısa nazım biçimidir:
Karpuz kestim yiyen yok/ Hâlin nedir diyen yok/ Yenile bir yâr sevdim/ Gözün aydın diyen yok
Mâni, çoğunlukla 7 heceli olur. Ama hece sayısı 7’den az veya çok olan mâniler de vardır:
Şu dağlar olmasaydı/ Çiçeği solmasaydı/ Ölüm Allah’ın emri/ Ayrılık olmasaydı
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi maninin uyak düzeni (a a x a) şeklindedir. Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı mâniler de vardır (x a x a):
İçime bir kurt düştü/ Gece gündüz yer beni/ Ben bu dertten ölürsem/ Kabul etmez yer beni/
Anadolu’da en çok kadınlar ve genç kızlar arasında türetilir. Türkü formunda, saz eşliğinde ezgili söylendiği de olur. Mâni söylemek için mâni yakmak, mâni düzmek, mâni atmak terimleri de kullanılır.
Konusu genellikle aşk olmakla birlikte mânilerde konu sınırı yoktur. Gurbet, ayrılık, yergi, atışma, ağıt, öğüt vb. konular da işlenir:
Avluya kuyu kazdım,/ İçine düşe yazdım./ Ayrılık mektubunu/ Hem ağladım hem yazdım.
Mânilerin ilk iki dizesi kafiyeyi doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Temel duygu ve düşünce son dizede ortaya çıkar. Asıl konuyla ilgisiz ilk iki dizeye doldurma mısra denir:
Erzincan’da bir kuş var/ Kanadında gümüş var/ Gitti yârim gelmedi/ Elbet bunda bir iş var,
Düz mâni: Dört dizeden oluşan, “a/a/x/a” biçiminde kafiyelenen, tamamı 7’li hece ölçüsüyle söylenmiş mânilere düz mâni denir. Kafiyeleri çokluk cinassızdır:
Çaya indim taşı yok/ Yüzük buldum kaşı yok/ Havada bir kuş gördüm / Benim gibi eşi yok
Düz mânilerde de cinas kullanılabilir:
Mâni benim ezberim/ Kan ağlıyor gözlerim/ Ben o yârin yolunu/ Ölene dek gözlerim.
Bazı cinaslı manilerde tam bir yazılış veya okunuş benzerliği olmayabilir:
Oturmuş zülfün tarar/ Dizinde ayna güzel/ Güzel yâri görenler/ Dediler, ay ne güzel.
Minarenin alemi/ Kara kaşın kalemi/ Sana güzel dedikse/ Yak mı dedik âlemi
Birçok mâni çeşidi vardır. En çok kullanılanlar düz ya da tam mâni, kesik mâni, cinaslı mâni, yedekli mâni (artık mâni) dir.
Yedekli mâni: Düz mâninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen mâniler. Cinaslı kafiye kullanılan örnekler de vardır, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli mâniye artık mânide denir:
İlkbahara yaz derler,/ Şirin söze naz derler./ Kime derdim söylesem,/ Bu dert sana az derler./ Kendin ettin kendine,/ Yana yana gez derler.
.
Sürüne/ Madem çoban değilsin/ Ardındaki sürü ne? / Ben bir körpe kuzuyum/ Al kat beni sürüne/ Beni böyle yandıran/ Sürüm sürüm sürüne
Birinci dizesi yedi heceden az olan mâniler de vardır. Bu tür mânilere ‘kesik mâni’ denir. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar:
Bağ bana/ Bahçe sana bağ bana / Değme zincir kâr etmez / Zülfün teli bağ bana
Cinas, şiirde yazılış ve okunuşları aynı anlamları farklı (sesteş/ eş sesli) sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır. Cinaslı kafiyesi olan manilere cinaslı mâni veya ayaklı mâni adı verilir. Ayaklı koşmalar da vardır.
“Ayak”, Halk şiirinde kafiye/uyak demektir. Saz şâirleri arasındaki atışmalarda belli bir ayak (kāfiye) ile şiire ve saza başlamaya “ayak açmak” (söylemek, vermek) denir:
Kuşlardan bir kuş gördüm / Var başında ayağı / Üstat mânici isen / Aç mâniden ayağı
Cinas oluştururken kelimelerin bitişik veya ayrı yazılmasının bir önemi yoktur:
Kuleden/ Ses geliyor kuleden / O kaş o göz değil mi / Beni sana kul eden
Halk edebiyatında cinas daha çok mânilerde kullanılır. Cinaslı sözcükler genelde kafiyede yer alır. Bu tür mânilere cinaslı mâni veya ayaklı mâni adı verilir:
Hey oynayan yavrular / Ağaçta kuş yavrular / Ellerin derdi biter / Benim derdim yavrular
Ayaklı mânide, mâninin bütününde kullanılacak olan belirleyici “ayak” sözcüğü, birinci dizede söylenir ve asıl mâniye ondan sonra geçilir.
Güle naz/ Bülbül eyler güle naz/ Girdim dost bahçesine/ Ağlayan çok gülen az.
Meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri “aman aman” ünlemi ile doldurulan mânilere İstanbul mânileri denir.
(Aman aman) Kuzu su./ Çay kuru çeşme kuru,/ Nerden içsin kuzu su/ Beni yakıp yandıran,/ Bir ananın kuzusu.
.
(Ah aman) Kadıköy’e/ Arzuladık ihvanı,/ Geldik şu Kadıköy’e/ Müftü haraç keserse/ Ne yapsın kadı köye.
Mâni anonim bir türdür. Ancak Cumhuriyet döneminde Halk şiirinden yararlanmak isteyen bazı şairler de mâni yazmıştır:
Naz edip beni üzme,/ Öyle gözünü süzme./ “Gel, öpeyim!” deyince,/ Dudaklarını büzme. (Z. Osman Saba)
.
Sen gül dalında gonca/ Ben dağ yolunda yonca/ Sen açılır gülersin/ Ben sararıp solunca (Orhan Seyfi)
Kerkük Türklerinin söylediği genellikle cinaslı olan mânilere ‘hoyrat denir:
Gam zedeler/ Gam vurur gam zedeler/ Sinem hakkak delemez/ Delerse gamze deler
(Gam zedeler: Gam (keder) incitir / Gamze (yan bakış deler, Hakkak: taş ustası)
Söz ve ezgisinde yiğitlik havası hakimdir. Irak’ta Türklerin yoğun olduğu Kerkük ve Musul ile Diyarbakır, Elâzığ, Erzurum yörelerimizde yaygındır:
Kara gözler,/ Sürmeli kara gözler,/ Gemim deryada kaldı,/ Gözlerim kara gözler.
Hoyrat, basit üsluplu, derin anlamlı, uyumlu, cinaslı sözcüklerden kuruludur. Genellikle 7 hecelidir. Benzer dizelerin başına veya sonuna konulan ve miyan denilen ek sözcüklerle vezin bozulabilir.
(Baba bugün) Dağlar yeşil boyandı/ Kim yattı kim uyandı/ Kalbime ateş düştü/ İçinde yar da yandı/ Su serptim ateş sönsün/ Serptiğim su da yandı
İlk dize bir anlam ifade eden ve genelde diğer dizelere ayak veren cinaslı bir sözcüktür.:
Düşte gör / Hayalde gör düşte gör / Düşenin dostu olmaz / Hele bir yol düş de gör
Hoyrat, halk edebiyatında mâninin bir türüdür. “Kesik Mâni, Cinaslı mâni” adlarıyla geleneksel halk edebiyatımızda yer almaktadır. Bu tür mânilere, Azerbaycan Türkleri, “Bayatı” demektedir:
Azizim yasemeni,/ Dermişem yasemeni./ Getdin, arkaya bahdın,/ Batırdın yasa meni
Bayatı; Azerbaycan, Güney Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da kullanılan bir halk şiiri türüdür. Adını Oğuz boyu olan Bayat Türklerinden almıştır. Beyati ve bayat şeklinde de telaffuz edilir. Kars ve çevresinde de bayatı söylenir:
Şu Kars’ın alp kalası/ Kartal, doğan yuvası/ Türk eli doğusunda/ Her zaman alp kalası (Yusuf Nihanî)
Aşağıdaki şiirler birer cinaslı mâni (ayaklı mâni) örneğidir:
Yar dağıdır / Sinemde yar dağıdır / Başımda gam yuvası / Dağıtsa yar dağıdır / Kurbanam o zülfüne / Gün vurur yel dağıdır
.
Gül pembe/ Gerdanın billur gibi/ Yanakların gül pembe/ Bir güldün aklım aldın/ Gel bir daha gül pembe.
.
Kendin çöz kendin tara / Değmesin el başına / Ben yârime kavuştum / Darısı el başına
.
Böyle bağlar,/ Yar başın böyle bağlar,/ Gül açmaz, bülbül ötmez,/ Yıkılsın böyle bağlar.
.
A benim bahtı yârim / Gönülde tahtı yârim/ Yüzünde göz izi var/ Sana kim baktı yârim
.
Yüz aydır/ Kaşlar keman yüz aydır/ Her gün gördüğüm yâri/ Görmemişim yüz aydır.
.
Karadan / Yârim gider gemiyle / Ben giderim karadan / Ciğerim göz göz oldu / Görünmüyor karadan / Hak beni ayırmasın / Kaşı gözü karadan
.
Elim elime yakın / Elime kına yakın / Gel yârim konuşalım / Bizim cam yola yakın
.
Yatma a kız yüz üstü/ Ak gerdanlar nem alır/ Ben felek soygunuyum/ Hırsız gelse nem alır
.
Bilmem ki yaz mı gelmiş/ Niçin açmış gül erken/ Aklımı kayıp ettim/ Nazlı yârim gülerken
.
Yara sızlar / Ok değmiş yara sızlar/ Yaralının halinden/ Ne bilsin yarasızlar
.
Sürme beni, sürme beni/ Her göze sürme beni/ Eşikte kulun olam/ Kapından sürme beni.
.
O yar gözün/ Kim görüp o yar gözün?/ Aslan gücünden düşse/ Karınca oyar gözün.
.
Bu kala taşlı kala/ Cıngıllı taşlı kala/ Korkarım yar gelmeye/ Gözlerim yaşlı kala
.
Asmadan gel asmadan/ Fistan giyer basmadan/ Kalk gidelim nazlı yar/ Devriyeler basmadan
.
Yar dayansın/ Sineme yar dayansın/ Men düştüm aşk oduna/ Tutuşsun yar da yansın
.
Sarayım/ Bülbül bekler sarayım / Bir haine dil verdim / Yıktı gönü sarayım / Bergüzarın istemem / Seni bir yol sarayım
.
Adam aman yâr asar / Hekimsen bak nabzıma / Cerrah isen yara sar / Beni kimse asamaz / Asar ise yâr asar
.
Yar sana/ Çağlar sular yar sana/ Gam çekme deli gönül/ Bulunmaz mı yar sana/ Çünkü Ferhat’ım dersin/ Şu dağları yarsana
.
Kendin çöz kendin tara / Değmesin el başına / Ben yârime kavuştum / Darısı el başına
.
Ay akşamlar, akşamlar/ Yine oldu akşamlar./ Evli evine gider/ Garip nerde akşamlar?
.
Gül düğümü / Çözülmez gülün düğümü/ Bunca bayramlar geçti/ Kim görmüş güldüğümü
.

Yazar: RECAİ KAPUSUZOĞLU

Yazdır

Yazar hakkında

Recai Kapusuzoğlu

1959’da Yozgat’ta doğdum. 1981’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdim. Aynı yıl öğretmenliğe başladım. Yurdun değişik illerinde altı yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1987’de açılan bir sınavı kazanarak Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire başkanlığında eski yazı-arşiv uzmanı olarak çalışmaya başladım.
1990’da kendi isteğimle bu kurumdan istifa ederek asıl mesleğime, öğretmenliğe, dönüş yaptım.1990’da Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak dershaneciliğe başladım ve aralıksız olarak bu güne kadar sürdürdüm. On beş yıl kadar özel bir dershanenin kurucu müdürlüğünü yaptım.
2006’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavında başarılı olarak ve yapılan diğer değerlendirmeler sonunda ”Uzman Öğretmen” unvanını kullanmaya hak kazandım. 2007’de milli eğitimden emekli oldum.
2002’de Yozgat Fen Edebiyat Fakültesi’nde ücretli olarak Türk Dili dersi verdim.
1980’li yıllarda Pınar ve Gerçek dergilerinde yazılarım yayınlandı.
1995’te ÖSS Türkçe-Edebiyat(Konu Anlatımlı) kitabım Anadolu Dershaneler Birliği tarafından basıldı ve iki yıl tüm üye dershanelerde ders kitabı olarak okutuldu.
YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Konu Anlatımlı ve YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Soru Bankası başlıklı kitaplarım, Hedef Yayınları arasında çıktı.
Halen Yozgat Özel Başarı Temel Lisesinin ve KPSS kursunun kurucu müdürlüğünü yapıyorum.
1985’te deneme amacıyla girdiğim ÖSS’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Halen 3. Sınıf öğrencisiyim.

Yorum yap